9.9.12

altını çizdim: küçük aptalın büyük dünyası - puCCa


hani böyle her insanın takıntı haline getirdiği,
ille o olsun, Brad Pitt gelse 
koluna sümüğümü sürmem dediği
aşkı vardır ya,
ha işte benimki de buydu. (5)

"senin kirpiklerin takma mı?" diye sordu
"yok" dedim
"ne güzel, aynı oyuncak bebeklere benziyorsun" dedi.
orda öyle sanırım saatlerce mal pozisyonunda durmuşumdur.
peki, sonra naaptım?
gittim tuvalete, elimde avucumda
ne kadar rimel varsa
onlarla boyadım kirpiklerimi.
yetmedi, bir kez bile kullanmadığım
kirpik kıvırma aletiyle sıkıştırıp,
iyice yukarı dayadım.
şu an o kadar ağırlar ki,
üzerlerine resmen tansaş alışveriş poşetleri koymuşum gibi
kapadıkça geri açamıyorum.
hepsinden öte, adım gibi biliyorum,
şu anda maymuna benziyorum! (55)


bir parmak bal sürüyorsun ağzıma,
sonra tıkıyorsun biberli turşuyu. (110)


kirpiği yanağına düşmüştü, "dilek tut" dedim
"hep yanımda kal" dedi.
en güzel yerlerde film biter ya,
sonrası mühim değildir,
artık kahramanlar yorulmuştur ve huzur içinde bir
"son" yazısı yazar.
Ben eğer bir film olsaydım, bu sahnede biterdim.
sonrası yok, öncesi mühim değil.
herşey burada bitsin.
"son" yazısı yazarak blur'a dönsün sahne.
sonra sordum, "hangi yanağın" diye,
"sol" dedi. ama kirpik sağındaydı. (112)


o iyileşti ama benim hiçbir yaram iyileşmedi
çocukken herşeyi büyüttüğümü zannederdim
ama büyüyünce de hiçbirşey küçülmüyor sanki!
bir yumuşatıcı kokusu bile
bazen bütün günümü zehir etmeye neden olabiliyor. (117)


o soğuk, o anaç, o boktan bakışlarımla gözlerimi ona dikerek
"mesafe girdiğinde araya bu ilişki sürmez, bunu biliyorsun.
boşuna deneyerek birbirimizi yıpratmayalım.
güzel birşey yaşadık, burada bitsin" dedim.
gülümseyerek cevabını bekledim.
bu da, sanki biraz sağa doğru kaykılsana demişim gibi
"tamam" dedi.
salak ya, bu sözün anlamı,
"ben senden ayrılmak istemiyorum,
bu işi yürüteceğine dair bana gaz ver"dir.
ama nato kafa nato mermer!
anlamadı.
gayet de "tamam peki sen bilirsin" dedi
ve götünü dönüp eşyalarını toplamaya devam etti.
ben de ne yapayım, hiç böyle bir cevap beklemediğimden
kaldım öyle mal gibi. (120)


sevgili rus kızları, ırkınız kurusun. öptüm bye. (170)

"eee rus kızları otuzundan sonra patlıyo,
eciş bücüş oluyo" diye dolandık durduk.
ya gerçekten bu yalana inanan var mı?
ya da hiç mi görmez etrafındaki karıları?
sanki türkler otuzundan sonra 
angelina jolie'ye dönüşüyormuşcasına,
nasıl burun kıvırıyoruz, nasıl eziyoruz (173)


kışın alışveriş merkezinde gezerken
ellerinde montları olmayan çocukları keserdik.
çünkü onların arabası vardır
ve montlarını arabalarına koyup çıkarlar (192)


birgün aynaya bakıyordum, çok güzeldim.
gözlerimi kapadım.
bir açtım; seksen yıl geçmiş (237)


o günlerden geriye, bedenimin her zerresinde
izler taşıyorum. çenemde, dişlerimde,
elimde, kalçamda.
nedense o izlerin hiçbiri,
annemin bizim o halimizi görmemesi kadar
acıtmaz canımı (239)

zaten kızım için böyle koftiden günlük hazırlıyorum kendime,
yaşı geldiğinde vereceğim.
okusun benim yaşamımı, alsın dersleri.
tabii kızıma vereceğim günlükte
bazı şeyleri değiştirmem gerekecek.
"bugün yine ders çalıştım,
ders çalışmayı çok seviyorum günlüğüm.
bütün notlarım beş.
bunun nedeni, pis pis arkadaşlara uyup
onlarla fink atmamam.
tabii büyüklerimin sözünden de çıkmıyorum,
herşeyin iyisini onlar bilirler.
kısa kesmem gerek, ders çalışmalıyım." (303)


baba tarafım güzel değil,
babam mesela at hırsızına benziyor (336)


hiçbirşey bulamadım.
o planını yapmış.
ben nasıl alıştım buna anlatamam.
belki de kaderimde yoktur.
belki de o beni gerçekten sevmiyordur,
belki de karşıma daha iyi birisi çıkacaktır.
Allah böyle uygun görmüştür.
o istiyorsa gitmeyi,
hoşçakal demekten başka
ne yapabilirim ki? (350)


en acısı da ama, sen besle büyüt
sonra kız bulur kendine salak bir herif,
evlenip seni bırakır gider.
yani herşeyin sonu yalnızlık.
senden çıkan parça bile seni terkediyor bir yerde,
sen yaşayamadıklarınla kalıyorsun.
haa bir süre sonra o da mühim olmuyor,
hayat herşeye alıştırıyor seni çünkü.
sonra senin yaşadığını kızın da yaşıyor.
aslında ne acı,
hayat hep aynı kısır döngü içinde
devam ediyor.. (354)




8 yorum:

  1. Pucca zevkle okunası insan.

    Bana ne kattığı ne katmadıgı zerre kadar umurumda değil okurken kafam rahatlıyor o bana yeter.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. neticede ansiklopedi okumuyoruz değil mi(:

      Sil
  2. peki ben okurken neden mideme yumruk yemis gibi hissediyorum cuvaldizim ??????
    peki niye
    sayfandan ayrildiktan sonra beynim neden burada yapisip kaliyor


    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. iki ihtimal var.

      birincisi; benim puCCa okuru olduğum konusunda kafanda soru işaretleri olması olabilir. puCCa'nın bloğunu içim hiç almadı, ne takipçisi oldum ne bi sayfasını baştan sona okudum. bel altı yazılar her zaman dönüp kendimi sorgulamama sebep olduğundan neden burdayım diye, kafamı kurcalamak yerine yolum düştüğünde kapatmayı tercih ettim.
      ama içinde bulunduğum berbat berbat durumlardan ötürü kafamı dağıtmaya çok ihtiyacım var ve puCCa'nın kitapları halihazırda bunu tam olarak sağlıyo(: herşeyden önce, kitap oldukları için standardın üstünde bi puCCa var, daha nezih diyebilirim. okan bayülgen'in kral çıplak'a kallavi bir bilgili insan davet ettiğinde konuştuğu haliyle, disko kralı hali arasındaki fark gibi..

      ikinci ihtimal, altını çizdiklerimin midene yumruk yedirmiş olması olabilir.

      ben kitap okurken aklımda "hayata hep pozitif bakmalıyız" "aman da kelebekler laylaylom" cümleleri kalmıyo maalesef.. neden böyleyim bilmiyorum ama bir sayfaya baktığımda ilk saniyede yazım hatalarını gördüğüm gibi, bir kitabı okuduğumda da hayatın hatalarını aklımda tutuyorum. umarım tekrarlamamak içindir, ders almam içindir. yoksa bi halta yaramayacak..

      bi de şu ihtimal var, çok seviyosun beni; beynin buraya yapışıp noolur noolur bi daha gidelim diyo. dur bi dakka, çok ütopik oldu(:

      Sil
  3. hayat bu ,zaman neler getirir bilinmez akışına bırakacaksın kimseyide olmadık yere göklere çıkartmayacaksın.
    sen niye bana ziyarete gelmez oldun ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. notlar puCCa'dan, ama fikrine sonuna kadar katılıyorum(:

      pek bloglara dolaşmaya çıkacak vaktim olmadı son zamanlarda. hayatımla ilgili vermem gereken bi karar, hayatıma yeni giren ve ne olduklarını anlayamadığım insanlar, sancılı bir tez süreci, danışmanımdan yediğim birkaç mini boyutlu kazık, sabahtan akşama kadar okulda koşturmak ve akşam evde yemek - temizlik - uyku döngüsüne girince; bilgisayar başında yarım saatten uzun süre duramaz oldum. eylül bana çok yoğunluk getirdi, fiziksel ve mental olarak. ama yukarda saydığım seçeneklerin birkaçı bu hafta elimine olacağı içün milletin başını şişirmeye geri dönücem, sen de dahil(:

      Sil
  4. Zamanında blogunundan hiç çıkmazdım, hatta ilk 2 yılı, 2 güne sığdırmıştım ahaahh :)) kitapta blogun copy-paste' si gibi olduğu için alıp okumaya gerek duymadım,tespitleri süper yalnız...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ben de bloğuna hiç girmediğim için kitabını alıp okumaya gerek duydum. öyle iyi geldi ki; bana moral veren tek şeyin hiç tanımadığım bir insanın hayatı olması ne kadar garip..

      Sil

 
;