31.10.12 23 yorum

allah rızası için bana bu buluşu bulun!



aklımdan geçenlerin
ağzımdan pat diye çıkmaması için
ağız süzgeci istiyorum!
ya da söylemeye çalıştığım anda
elektrik falan veren bir cihaz icad edilsin
burdan tüm
mucitlere sesleniyorum
yapın şunu valllaha da kaç
paraysa vericem.






30.10.12 7 yorum

yaşlı gözlerle bana gelip sakın üzülme yavrum.böyle büyür insanlar, ağlamak çare değil..


hayat sadece çocukken kolay.
oyuncağın kırıldığında babana koştuğun zamanlarda.
sonra zorlaşıyo, 
büyüyosun. ağlamak ayıp oluyo o zaman.

şarkının da dediği gibi, 
sendeki sen sana soru sormaya başlıyo
bön bön bakıyosun.
galile'yi öğreniyosun
 hangi haksızlıkların ateşli savunucusu olmuş olabileceğini düşünüyosun.

dünya sana uymuyo,
değiştirmek elinden gelmiyo
ve aklına bu şarkı geliyo..
böyle büyür insanlar, ağlamak çare değil.
zaman değirmenini durdurmak kolay değil..


PS: onur ünlü, burak aksak; 
bloğumu takip ettiğinizi biliyorum.
kral adamsınız!


5 yorum

yeni hedefim prenses tacı!

her gittiğimde
eminönü'ndeki pastacılık dükkanlarını
(bkz: besan)
(bkz: nüans)
zengin ettiğim yetmiyomuş gibi
(üstelik artık haftada iki kez gitmeye başladım)
şimdi kendime hedef belirledim;
tupperware prenses tacı!


ihtiyacım var mı?
asla.
hatta annemden
nere koyucan bunları temalı
bi konuşma duymam da olası.
ama istiyorum,
ne pahasına olursa olsun!

tapır benim olucak,
binicem üstüne vurucam kırbacı!! 

sonra da bak onu yaptım bunu yaptım diye
çarşaf çarşaf resimlerini göstericem.
nıhaha!









2 yorum

çok basitmiş. külahıma anlat!


g'mornin okuyucu!
şu hayattaki en zor şey ne biliyo musun?
iğneye iplik geçirmek.

waffle yiyip kilo vermekten,
ıslanmadan duş almaktan,
beyaz çikolataya dayanmaktan bile zor.

ama bunun için geliştirilmiş taktiklerim var.

önce ipliği bi güzel yalıyoruz.
(kedilerin yavrusunu yalaması gibi,
yani ipliğe subliminal mesaj veriyoruz burda.
sen bana aitsin,
seni tükürüğümle kutsadım,
ne dersem onu yapıcaksın şeklinde)

sonra iğne deliğine odaklanma süreci başlıyo.
tek göz kırpılıp
iğne göze yaklaştırılıp uzaklaştırmak suretiyle
delik sabitleniyo.
(bak böyle)

bu arada lens varsa gözde,
itina ile yamuluyo.

tam aha girdi derken
ya elinin ucundan kaçıyo,
ya da biri gelip
"ver ver ben takayım" diyo.

sana mı kaldı?
sana mı kaldı he?
bulaşık yıkarken ver ver ben yıkayayım diyo musun?
diyet yaparken
al sen bu çikolatayı ye
ben senin yerine yaparım diyo musun?

çok sinirliyim okuyucu.
neyse.

basit sandığımız işlerin en zorları arasında
iğneye ip takmanın ardından
düşünmek geliyo.

 sor şimdi herhangi birine
ne düşünüyosun diye,
aklında binlerce sorun vardır.
kaçına çözüm bulduğunu sorsan
eblek eblek bakar yüzüne.
düşünmeyi bilmeyen toplumuz,
ilk evvela bunu kabullen.


sonra sabahları bakkaldan ekmek almak var.
nedense bu iş annelere çok basit geliyo
"ne var şurda iki dakkalık yol"
ama o iki dakka var ya..
üff ne sen sor okuyucu ne ben söyleyim..


uyuyan bebeği yatağına bırakma süreci..
en nihayetinde iki kilo bişey bu dimi?
kuş gibi koyarsın.
az da saf zaten,
anlamaz.

çok beklersin bebeyim.
sen basite almaya devam et;
birazdan hayatının çığlığıyla karşılaşıcaksın!
(bkz: chucky)

 
 anneye yaranmak var bi de.
nedense lafa gelindiğinde
"aa biz senden ne istiyoruz çocuğum
senin görevin sadece derslerine çalışmak" denir.

ama bi kere herşeyden önce
komşunun çocuğu ekolü vardır.
çok çalışsanız,
oxforda gitseniz,
masterınızı nasa'da
doktoranızı cern'de yapsanız
"komşunun kızı zengin koca buldu
sen hala oku" kısır döngüsüne girmeniz
işten bile değildir..

anneye yaranılmaz.
odanı toplasan mutfak dağınıktır,
elbiselerini kaldırsan askılar yamuktur,
yemeğin tuzu iyi olsa sosu kötüdür.
ve bu durumlar öyle hayati şeylerdir ki,
anne olmadan anlaşılmaz.
oysa annelere göre
hepsi çok basit.


 her konuda çok anlayışlı olduğunu iddia eden
kendini kadınların en zekisi sanan
bi takım kadınlara
futbol anlatmak da bu işlerin arasındadır.

ikea'nın "alın alın evde kolaycacık kurarsınız" temalı
eşyalarını kurmak,

ordan burdan çıkan tümseklere rağmen
saçı düzgünce toplayabilmek falan.

allahım hayat ne kadar zor..





12 yorum

vintage saç, retro saç, pin up saç, amaan bunlar nuhunnebi zamanında kaldı saç..

bi eskiye özlem içindeyim ki okuyucu
sorma gitsin.

zannedersin ki
1800lerde
kabarık eteklerimle,
bukleli saçlarımla,
elimde dantel şemsiyemle falan dolaşmışım
ondan hasret kalmışım.

ne bileyim,
siz şimdiki gençler retro diyosunuz ya
(bkz: eski ruhlu olduğuna inandırma yolları)
 ister retro de,
ister vintage,
ister amaan nerden buldun bu eski modaları..
ben vintage saçları çok seviyorum.







28.10.12 12 yorum

nerden çıktı şimdi bu bıyık?


naber okuyucu?
ben iyiyim.
(bkz: sormadan cevaplamak)
son günlerde
bir bıyık figürü

gözümün önünde dönüp duruyo..

dur bi dakka.
senin de görüyo olman lazım şu anda;
mouseunun ucunda,
faviconda falan..

neyse işte
neler yapmışlar diye bakınırken
okuyucuya da göstereyim
fikir edinsin dedim.
bazen böyle paylaşımcılıklarım vardır.







27.10.12 15 yorum

altını çizdim : AŞK - elif şafak

okuyalı aylar oluyo nerdeyse,
ama bir türlü yazamamıştım altını çizdiklerimi.
erteledim durdum.
vakti varmış,
bilememişim.

bugün kitap tekrar beni buldu.
yaz dedi.
yaz ki hatırlayasın.


Aşk'ın hiç bir sıfata ve tanımlamaya
ihtiyacı yoktur.
başlı başına bir dünyadır aşk.
ya tam ortasındasındır,
merkezinde.
ya da dışındasındır, hasretinde.


affedicilik.
geliyorsa şayet elinizden,
ki gelmeli,
kusur etti mi kocanız,
ki edebilir,
ne yapıp edin, affedin. (12)


ellacığımızın tüm yaşamı,
kocası ve çocuklarından ibaretti.
kaderin zorluklarına tek başına
kafa tutacak ne bilgisi vardı ne tecrübesi.
hiçbir zaman risk almayı bilmezdi. (14)


hangi asırda yaşıyorsun?
şunu kafana sok bir kere,
bir kadın aşık olduğu erkekler evlenmez.
baktı bıçak kemiğe dayandı,
bir tercih yapması lazım,
o zaman tutar
iyi baba ve iyi koca olacağını tahmin ettiği
sırtını yaslayabileceği adamı seçer.
anladın mı?
yoksa aşk bugün var yarın yok
cici bir histen ibaret. (23)


coşmuştum.
iyi paraydı doğrusu.
bu cinayeti işlersem,
uzun seneler rahat edecektim...
...derviş ya da başkası,
bu şartlar altında
herkesin canını alabilirdim (44)


adam ağır ağır yaklaştı kuyuya,
eğildi baktı ta dibine.
"Şems, cancağızım" dedi fısıltıyla.
"orada mısın yoksa?"
yanıt vermek için ağzımı açtım ama
dudaklarımdan tek bir ses çıkmadı.
adam daha da eğildi
 ve dikkatli gözlerle taradı kuyunun dibini.

ilk başta karanlık sulardan başka birşey göremedi.
sonra birden aşağıda,
bir fırtına sonrası ummanla sallanan,
sallandıkça ummanı andıran bir sal misali
avare avare suyun yüzünde gezinen elimi seçti.
ardından,
yukarı bakan bir çift gözü farketti.
dolunaya bakıyordu gözlerim,
ta kuyunun dibinden. (47)


kabuğunda uçamazsın.
korkmadan kır yumurtanı,
selamete uçacaksın..  (65)


bir uçurtma misali rüzgarda savruk,
başına buyruk,
hür, hafif,
ve bir o kadar mesut.. (82) 

şems'e dedim ki;
"bak, ipekböceği kozadan çıkarken
alın teriyle ördüğü ipeği
yırtıp parçalar.
bu yüzden çiftçiler ya ipeği seçer
ya ipekböceğini.
ikisini birden koruyamazlar.
çoğu zaman ipekböceğinin canını alırlar.
bir tek ipek mendil için bilir misin
yüz ipek böceği can verir." (111)


baktım, uzun kara saçlarını kazımış.
şaşırdım ama ne ben sebebini sordum,
ne o anlattı.
bir tek şey söyledi:
"bu hikayede benim payım
ipekböceğininkine benzer.
rumi ipektir, ilmik ilmik örülecektir.
vakit tamam olunca ipeğin bekası için
ipekböceğinin ölmesi gerekir." (111)


nuh tufanı kırk gün sürdü.
sular her yeri kapladı ama aynı zamanda
birikmiş tüm kirleri sildi
ve hayata yeniden başlama fırsatı verdi.
islam tasavvufunda kırk sayısı
bir mertebe aşmak için sarf edilen zamanı,
manevi uyanışı temsil eder.

bilincin dört temel safhası vardır,
her birinde on derece mevcuttur ki
toplamda kırk eder.
hz. isa kırk gün çölde çile çekti.
hz muhammed peygamberlik çağrısını
kırk yaşında işitti.
budha ıhlamur ağacının altında
kırk gün tefekküre daldı.
ve tabii şems'in kırk kuralını da unutmamalı. (151)


hançerden keskindi kara bakışları.
kollarını iki yana açaral kaldırdı
ve sokağın ortasında öylece dikiliverdi.
sanki sadece beni
ve peşimden gelen konvoyu değil,
zamanın akışını durdurmaktı niyeti.
birden tüm bedenim ürperdi,
yüreğimden bir yıldız kaydı sanki. (199)


rahmetli eşiniz burada, yanımda.
elimi tutuyor,
beni konuşmaya teşvik ediyor.
koyu kahve badem gözleri,
çillenmiş yüzü,
uzun sarı bir elbisesi var (220)


tebrizli şems evimize geleli beri
kafam öyle karışıktı ki
hz meryem'e her zamankinden
daha fazla hasretim. (227)
şeriat der ki;
"seninki senin, benimki benim."
tarikat der ki;
"seninki senin, benimki de senin."
marifet der ki;
"ne benimki var ne seninki"
hakikat der ki;
"ne sen varsın ne de ben" (230)

şems omzunun üstünden bana baktı.
rahattı, belli ki
kendine inancı tamdı.
cübbesinin yenini sıvadı,
kollarını suya daldırdı
ve başladı şadırvandaki kitapları
tek tek çıkarmaya.
hayretten küçük dilimi yuttum.
zira sudan çıkardığı her kitap kupkuruydu. (254)

şems eğildi, bir avuç toprak aldı.
parmakları arasında ufaladı.
sonra yerdeki kırık bir dala uzandı,
kalktı,
meşe ağacının etrafında
genişçe bir çember çizmeye koyuldu.
çember tamamlanınca kollarını
semaya kaldırdı.
sanki görünmez bir elin
kendisini harekete geçirmesini bekliyordu.
ardından esmayıhüsnayı sayarak
başladı çemberin içinde dönmeye.
önce ağır ağır, rikkat ve dikkatle;
sonra kendisinden geçerek,
hızlanan bir ezgiye eşlik edercesine,
insan üstü bir kudretle döndü, döndü.
tüm kainat ve cümle yıldızlar
ve dahi ay da onunla semaya durdu. (256)

tuhaf bir kimyası vardı margot'un.
yaratıcı fikirler, sivri eleştirilerle doluydu.
cesur, bağımsız ve asiydi.
ama aynı zamanda
kristal bir çiçek gibi narindi.
bir bakmışsın,
olmadık bir sözden incinmiş, kırılmış.
kendi kendime söz verdim,
onu dış dünyanın hoyratlığından da,
kendi içimdeki yıkıcı damardan da
koruyacaktım. (263)

her hakiki aşk,
umulmadık dönüşümlere yol açar.
aşk bir milad demektir.
şayet aşktan önce
ve aşktan sonra
aynı insan olarak kalmışsak,
yeterince sevmemişiz demektir.
birini seviyorsan;
onun için yapabileceğin en anlamlı şey
değişmektir! (339) 

otuz sekizinci kural:
yaşadığım hayatı değiştirmeye,

kendimi dönüştürmeye hazır mıyım diye sormak için
hiç bir zaman geç değil.
kaç yaşında olursak olalım
 başımızdan ne geçmiş olursa olsun,
tamamen yenilenmek mümkün.
tek bir gün bile
bir öncekinin tıpatıp tekrarıysa,
yazık. (400)







10 yorum

bazı şeyler için hep geç kalan insanlara diy projesi


çok sempatik dimi okuyucu?
ama sen oturup bundan yapacağına
geç kalmamak için çabala,
daha mantıklı sanki.




26.10.12 4 yorum

arama sormaaa buna hiç geleemem!

bertuğ cemil'den bizler için geliyo!
(biz kaç kişiyiz?)

loopa alıyoruz,
bangır bangır açıyoruz,
bağıra bağıra eşlik ediyoruz.

neden?
manyak mıyız?
hayır.
elbette sebebimiz var.

üzgünsek, unutmamız lazım.
kırgınsak.
eğer kırıp onarmaya bile tenezzül etmeyen
bok kafalı insanlar varsa etrafımızda,
artık olmamalarına ihtiyacımız var.

kendimize gelmeye ihtiyacımız var,
kendilerine gelmeye ihtiyaçları var.

ama asıl ne var biliyo musun okuyucu?
herkes kendi kendine var.
biz diye bişey yok,
onlar diye de, siz diye de.
hepimiz tekiliz.

ve eğer birileri
bencillikten vazgeçmiyosa
onlardan vazgeçmek için
hiç bir zaman geç değilmiş.
 zaten eninde sonunda
senden ne kadar vazgeçtiğini,
aslında sadece kendi için yaşadığını göreceksin
nereye kadar bekleyebilirsin ki..

neyse,
ortada benlik bi durum olmadığına göre
şarkıya devam edebiliriz

arama sormaaaa
buna hiç geleemeeeem
beni sevmeyen kadınııı
ben hiç seveee meeee ee eem!

hadi bi daha!

arama sormaaaaaa...


 PS: bertuğ cemil'e olan aşkımı
burdan bi kere daha açıklıyorum.
allahın bildiğini kuldan saklayacak değilim.


 PS 2: ajdar falan piyasadayken hala
bu adamın, sakin'in, teoman'ın
geri çekilmesini anlayamıyorum..



25.10.12 8 yorum

tu du list - 4



kimsenin vicdan azabı olma..
her zaman güçlü olamayacağını da kabul et.

bi adım attıysan
hemen koşmaya başlamadan önce
karşındakinin de adım atmasını bekle,
yalnızlıktan korkma.

kimsenin "en bişeyi" olmaya çabalama.
uyumlu olmak
seni takdir etmelerini sağlamayacak,
kimseyi memnun etmek zorunda da değilsin
unutma.

vaktinden önce büyüme.
bi sus,dinlen,sakin ol.



24.10.12 13 yorum

sonunu görmek - 2



selam okuyucu,
naber?

sana on yıl sonrasına
ait olması muhtemel bi resim gösteriyorum.

on yıl sonra
bunun aynısı
tarafımdan çekilmiş olursa
hiç şaşırma.
hele soldakinin adı efsun olursa..

bunu da kızım olursa
aynısından çekileyim diye
buraya not ediyorum.

öperim.
 


2 yorum

efsun - rüya.. ..meali: en az iki kez dinlenmesi gereken şarkı

"alttan aldım, olmadı.
hep besledim, doymadı.
artık sabrıım kalmadııı.."
diyo efsun.
önce bi dinle aşağıdan,
sonra devam edeyim ben.


ilk evvela,
atilla taş, doğuş falan hala mırıldanıyoken
sakin gibi, efsun gibi grupların
neden ortalarda gözükmediğini
fevkalade merak etmekteyim.

ikinci evvela,
 şu rüya denen şey ne garip bişey yav.
bırak tüm günü,
tüm yıl aklından çıkmayabiliyo.
bazen herşeyin başı,
bazen sonu.

bazen bilinçaltının eseri,
bazen esiri.

dün gece bi rüya gördüm okuyucu,
yeminle yazsam şerlok holmz serisi olur.
 nefes nefese uyandım,
ne pislik bilinçaltım varmış be
dexter mübarek dedim
geri yattım.
hala etkisindeyim..

bu sebepten mütevellit
bütün gün rüya temalı şarkılar söyledim,
gözümüü aaçtım gördüğümee inanmadıım
şeklinde.

efsun da nerden aklıma geldi bilmiyorum ama
rüya demişken sen de dinle istedim..

şimdi hep birlikte;
sana mı kalıcakmıış
bu zaalim düünyaaa?


PS: kızım olursa
adını efsun koyabilirim.
enfes bi isim..

deniyim bi;
"efsun ne zırlıyosun evladım?"

"efsun terliği kafana yersen görürsün."

"efsun hanım siz daha çalışmayın,
komşunun oğlu boğaziçini kazanmış."

"efsun baban olacak o adama de ki.."

oldu.
ebet, beğendim.
şimdi iş kendisine uygun bi soyadına sahip olmakta.







15 yorum

bir kurban yaklaşımı


öncelikle,
kurban katliamdır diyen
hiçkimsenin bu yazıyı okumamasını rica ediyorum.
çünkü bu yazı,
sizler için yazılmadı.

(et yemeyen,
etrafındaki insanları incitmeyen,
herşeyi kendi inancına göre yaşayan,
ve müslümanlara saygı duyduğu halde
yine bir hayvanın kesilmesine karşı duranları
tenzih ederim.)

bu grubun dışında kalıp
kurbana cinayet gözüyle bakan kişi;
hala yazıyı okuyorsan
bilmeni isterim ki seni iyi tanıyorum.


öncelikle tatlım,
evinde salam sucuk yerken
hatırlaman gereken bişey var;
onları nükleer tesislerde
atom çekirdeğinden üretmiyolar.

özel günlerinde gittiğin restoranlarda
oturup pırasa yemediğini biliyoruz.
uygarlık saydığın bu eylemde
 bir tabak et yemeğine
bir dana parası verip
aşçıbaşına methiyeler düzerken,
o yemeğin hamurdan yapılmadığını da
göz önünde bulundurmalısın.

son olarak,
etrafındaki insanlara öküz gibi davranan,
kıran, geçiren bi insansan;
kurban edilen hayvanla
empati kuramayacağının
zaten farkındayız.

yani senin derdin o hayvanın can acısı değil;
sen istiyosun ki
bana yediğimin de bir canlı olduğunu hatırlatma.
bitkiler için bu tepkiyi vermiyo olman bile
bunun kanıtı..

"göz görmezse gönül katlanır"
diyen senin atandı, biliyorum.
sana dokunmayan yılan bin yaşamayacak.
ve kimse
afrikada, filistinde, suriyede
canları alınan insanlara da
aynı tepkiyi vermediğin sürece
söylediklerini dikkate almayacak.


"ay dayanamadım" diyip haberleri kapatarak
izdivaç programı açan kadın sussun lütfen
kurban konusunda.
çocuğuna amerikan kültürünü
çizgi filmlerle, kıyafetlerle
türlü çeşit numaralarla
empoze eden anne de sussun.

bi tek ben mi konuşayım?
hayır.
sayfanın üst sağ köşesinde x var bak,
beğenmediysen bas
sen de beni sustur.

devam mı edeyim?
peki.

kurbanın kültürel,
sosyal bir açıklama olmasını da beklemesinler;
bu tamamen inanç meselesi.

neyse,
eğer herşeyi inancımıza göre yaşayabilseydik
kurban bayramında
et dağıtılabilecek komşular olmazdı,
bu benim fikrim.

ve eğer
ayakkabısı olmayan,
çocuğunun ihtiyacını göremeyen,
her akşam aynı yemeği yemek zorunda olan
bir komşumuz varsa;
onun bir günlük
protein ihtiyacını karşılamanız,
vicdanımızı çok da rahatlatmamalıydı.

aslında problem burda başlıyo,
etrafında iyiliğe muhtaç çok insan vardır
ama güvenmeye kimden başlayacağını bilemezsin.
çünkü bize
iyiliğin "sadece hak edene" yapılacak
birşey olduğu empoze edilmiştir.

kapısını çalıp
bir ihtiyacın var mı diyeceğin insan;
kürt, laz, dedikoducu,
 çirkin, yalnız, şımarık... olmamalıdır.

çünkü allah parayı pulu
yalnızca MÜKEMMEL kullarına verir,
paylaşsın diye değil,
hak ettiği için.

çünkü allah
 seni varlığınla imtihan etmez,
onu yoklukla imtihan eder.
hak etmiştir,
gebersin pis kürttür.
çok konuşmasın gevezedir.
aman bulaşma hafif kadındır.

(kürt değilim, geveze değilim,
hafif değilim.
yalnızca örnek verdim,
gocunmuyorum.)

kurban kesmenin amacı
yardımlaşmak değil mi?
bi vesile olsun,
insanların gözüne parmak sokmadan
yardımlaşalım demek değil mi?
bana mı yanlış öğrettiler
yoksa
buzdolabına tıka basa et dolduran teyzeye mi,
 ben en güzel gözükmeliyim diyen kıza mı,
bayram ziyareti yerine
sevgilisiyle adalara giden adama mı?
bi yerde bi tuhaflık var ama
çözemedim okuyucu..


bu bayram
hassas çocuklar kurban kesimini izlemesin,
dini görevler çocukları dinden soğutmasın.

kesmeden önce
hayvanlara öküz gibi davranan adamlar
hastalansın, gidemesin kurban kesmeye.
ya da ahirette o kurbanın kırılan bacağı..
neyse ya ben bişey demiyorum,
acıtmayın hayvanların canını.
 her kurban bayramında olduğu gibi
yine yağmur yağsın..
insanlar ilk kavurmanın ne zaman pişeceğini değil
daha fazla kimle paylaşabileceklerini düşünsün.
 özetle,
bu bayram hayvanlar için de
insanlar için de
gerçekten bayram olsun.
insanlar kesilirken kafasını öte yana çeviren
ama kurban söz konusu olunca
inananları vicdansız ilan eden
samimiyetsizler de
azalarak yok olsun.

benliğimizi kurban edebilmeyi öğrenelim.


 yazıyı da nihat genç noktalasın:

"kurban tarihin en büyük geleneklerinden biri,
dünyanın en büyük törenidir.
bugünkü kurban bayramı ise allah'ın
 insanlığa barış çağrısıdır.
ve bu kurban kesiminin altındaki anlamları
insanoğlu henüz keşfedememiştir.
belki de birbirini kesen,
birbirini doğrayan,
birbirini soykırımdan geçiren insanlığa
allah şunu diyor; "kurban kesin".
 
kurban belki de 
insanın çok içindeki şiddetle ilgili.
insanoğlu soykırımdan vazgeçemiyor.
bu insan bedeninin
ya da insan evladının bir arızası mı?"

nihat genç.


 
;