25.9.15 6 yorum

kız demiş ne kadar da lililili bir gün.


melaba okuyucu!

26 oldum!

kurban olayım seni yaradana temalı bi domgünüyle geçiştirecek değildim.
neticede bir eskişehir plakası kolay yetişmiyor.
kalk kalk dedim envere,
bugün "kalk domgünü kahvaltısına" günü.

beriş 22, ben 24 eylüllüyüm.
şükretsin ki dedem 25 eylül, git onları da al gel demedim.
arada böyle düşünceliliklerim vardır.

sonrasında kendime bi domgünü dondurması,
domgünü kitapları ısmarlattım.
gittim kendim seçtim,
etiketleri üstünde kalabilir ama hediye pakedi yaptır
ben dışarda gezcem berişle, haberim yokmuş gibi ver sonra dedim.
bi kere de dönüp demedi ki sen gerizekalı mısın
bugün 25 eylül.
-ebet burda gerizekalı sıfatını sadece tarihten dolayı hakediyorum-

sırf kolaylık sağlamak için,
yoksa allah korusun hiç ihtiyacım olmayan bi bilgisayara falan
dünyanın parasını verme hatası yapabilir 
arada böyle ne yapacağını bilmemezlikleri oluyor.

geçen yıl iki günlük anneciktim,
ne çok emek vermişliğim vardı ne çok kahrını çekmişliğim.
ama bu yıl anladım ki,
her doğum günümü daha değerli kılacak bi hediyeye sahibim.
rabbim isteyen, kıymetini bilecek, kendinden daha çok önemseyecek
herkese nasip etsin..

bu yıl anladım ki,
anneni ve babanı asla ihmal etmemen gerekiyo.
bunun anne olmamla ilgisi hiç yok,
bunun zor zamanımda onlardan anneliği ve babalığı çok daha iyi öğrenmiş olmamla ilgisi var.

bu yıl anladım ki,
başkasının kararları için kendi kararlarından vazgeçebildiğin zaman "biz" oluyosun.
başkasını mutlu etmek için çabaladığında,
kendin için çabaladığından çok daha mutlu oluyosun.
kendi ihtiyaçlarını bi kenara itip
"onlar için öylesi daha rahat olacak" diyebildiğinde aile oluyosun.
seni umursamayanlara inatla gülümseyerek, ilgilenerek,
sana hiç sormadıkları "bi ihtiyacın var mı" sorusunu tekrarlayarak,
en çok ihtiyaç duyduğunda kapını çalmayanlara
"ben yardım ederim" diyerek yüreğini kocamaaan bi buluta çevirebiliyosun.
ve böylece daha çok sevgi sığdırabiliyosun!
bingo!

bu yıl anladım ki,
parayı, konumu hayatının amacı haline getirenleri
hayatının aracı yapmadan şöyle derin bi oh çekemiyosun.
seni anlamak istemeyenlerin
geri kalan herkese karşı çok anlayışlı olduğunu gördüğünde
onlara karşı "sen basitsin işte anlayışla karşılamak lazım" demek çok da zor bişey değil.

bu yıl anladım ki,
insanlara kendini anlatmaya çalışırken kaybettiğin zaman,
onlar seni anladığında onlarla geçireceğin zamandan
çok çok çok çok çok daha kıymetli.

bu yıl anladım ki,
şu hayatta kazanabileceğin en değerli şey insan.
önemli olan seninle ilgilendiğinde, kararların için seni desteklediğinde,
senin isteklerin için çabaladığında değil
onun kararları için, hedefine ulaşmak için çabaladığında
yanında olabilmen.
ve bunu ondan aynı özveriyi beklemeden yapman.
çünkü ünlü bi türk düşünürü der ki
-yazar burda tolkien'den bahsediyor-
"insanoğlu nankördür."

insanın okuyucu,
ben sevilecek bi insanım dedikten sonra
kafasını yastığa koymakla ilgili hiç bi sorunu kalmıyo.
uyumlu, yardımsever, paylaşımcı olduktan sonra
seninle ne kadarını paylaşacakları tamamen onların kazanım ve kayıp tablosunun hanesi.

ben bu yıl anladım ki,
kendine yeni bi hayat kurmak zor değil.
zor olan bu hayata dahil olanların dengesini kurmak.
ve eğer seni saran kocaman bi ailen varsa,
onlardan birinin eksik olduğu bir doğum gününe kadar
en iyisi, en mutlusu hep bi sonraki olacak.

26 yaşım bana bir süt evlat,
iki madamkoko poşedi,
bi içindekine birazdan hunharca sürprizmiş gibi davranacağım
diyenar pakedi,
ağzımdan hiç düşmeyen "allam hiçbişeye yetişemiyorum"
"bu ev niye böyle dön dolaş topla"
"kızım allah rızası için bağırma"
"yaaa minnooooğş" cümleleri,
ve beril harikasının bi yaşıyla geldi.

allah nasip eder de görürsek,
bakalım 27de neler değişmiş olacak..













16.9.15 6 yorum

hunharca şükretmenin dayanılmaz hafifliği

gummornin okuyucu!

neden eskisi gibi yazmıyosun demiş meylinde,
çünkü allahım yetişemiyorum hiçbişeye..

beril kucağımda kalkıyorum,
-ki zaten kucağımda yatmıştım-
kahvaltı hazırlayıp onu mama sandalyesine oturtmak için savaşıyoruz önce.

babasıyla kahvaltı ederken evi toplayayım diye girişiyorum ben.
anne kahvaltısı diye bişey yok çünkü..
döndüğümde mutfak savaş yerine dönmüş oluyo,
mutfağı toplarken odalar tekrar savaş yerine dönüyo.

dönüşümlü olarak dört odada koştururken
allam sen parayı kime vereceğini biliyosun,
iyi ki çok zengin değiliz on onbeş odayla nası başederdim ben diye
hunharca şükrediyorum.

sonra hanfendinin altı, üstü, saçı, her dış kapıyı gördüğünde
beni çıkarın diye ağlaması derken
günde bir kez yarım saat olan ve hasretle beklediğimiz öğle uykusuna kavuşuyoruz.
sevenleri kavuşturan rabbime yine
hunharca şükrediyorum.

sonrası biraz daha kolay oluyo,
gece topladığı enerjinin yüzde yetmişini harcadığı
ben de işlerimi hafiflettiğim için
e babamız da evde, hop gezmike!

en zor zamanlarında olmasa da
annelere yardımcı olabilmesi için babaları bazen evde bırakan allaha
hunharca şükrediyorum.

gün bitene kadar ben de bitiyorum.
saçı başı dağınık, haşofmanları üstüne yapışmış,
bi fincan kahveye hasret, topukları ağrımış, gözleri kanlanmış bi şekilde
nereye düşsem de azcık uyusam diye bakınırken
berili yatağına sağlıkla, karnı tok, yüzü gülerek yatırabildiğim için,
hunharca şükrediyorum.

her gün aynı bu aralar,
hayatındaki monotonluktan sıkılıp isyan edenlere duyurulur.
hele ki benimki gibi bi tempodan çıkıp
dağ başı gibi gelen bi yerde
eve kapanarak bunca zaman geçirmek inanılacak iş değil.
ama mecbur, şükrediyorum..





3.9.15 4 yorum

hello sept!


miribi minnoşlar!

tekrar eylüle, yeni bi eylüle,
karnımdakinin yanımda; yanımdakilerin kalbimde olduğu bi eylüle kavuşturan
rabbime şükürler olsun!

istekram kullananlarınız yoktur belki,
ve belki hayatınızdaki tek dert de berişi görmektir diye
dedim şunun modaya uygun bi fotosunu koyyum.
gördünüz de hepinizin omuzlarından bi yük kalktı demi?
eveeet dediğinizi, oh çektiğinizi duyar gibiyim.

 çünkit hepimizin bildiği ve müdahale edemediği üzre
artık moda bonesiz başörtü, kıvrık paça, kısa kol,
ve görünen boyun boğaz şeklinde ilerliyo.

dudak büzmek, kaş boyamak, küpe göstermek çağında olsaydı
emin olun o şekilde de poz verdirtirdim.
hayır bi de böyle fotoların altına hijab diye etiket yapıştırıyolar,
allam çok rererö.

neyse her eylülde olduğu gibi
bu eylülde de bir yıllık değerlendirme toplantısı yaptık kendimle.

geçen yıldan bu yana;
anneliğin en zor senesini atlatmış bulundum.
bu aşamaya yeni girecek olanlara söyleyebilirim ki;
zor bi bebeği olanların bile dayanması gereken süre maksimum yedi ay.
sonrası çok keyifli, her anı yepyeni bi öğrenme süreci.
ki beril sare çok zor bi bebekti
seneler sonra bunları okusun da gelsin
annicim gel ağzını yediğim yordum mu ben seni desin diye yazıyorum.

geçen eylülden bu yana 16 kilo, iki tutam kirpik,
bir arkadaş, en az on beş kendimi zorla inandırdığım durum,
ve bazı kişilere duyduğum ümidi kaybettim.

babamızın mesleği değişti.
lanet olsun, sebebi neydi ki?!
şaka şaka bu repliği kullanmasam ağzım yamulurdu,

belki de hayatımda en çok şeyi öğrenmemi bu sağladı.

ilk evvela kimin umrundayız, kimin değiliz.
kim bahane buluyo kendi umursamazlıklarına;
kim en önemli ihtiyacını bi kenara itiyo bizim zor durumumuz için..
unutamayacağım şekilde yer etti beynimde.

sonra yalnız kalırsa ne yapmalı da yetmeli insan çocuğuyla kendisine,
anne ne demek,
hayatımız ne kadar rutin ne kadar açığız değişikliğe.

insan eşi, çocuğu, annesi, babası, ailesi için ne kadarını değiştirebilir hayatının
ve ne kadar kapatabilir kendi hayatını başkalarına.

sevdiğin, saydığın birinin tavırları ne kadar kötü hissettirebilir sana,
hayatında başkasından hiç görmediğin şekilde nasıl dışlanmış hissedersin.

nerde mutlu olduğuna nasıl karar verirsin,
insanın evi nerdedir; sevdiklerinin yanında mı yoksa sevdiklerinin iyiliği için olan yerde mi..
veya seni sevenlerin olması evinin orası olmasına yeter mi.
ya da severler mi seni gerçekten, seviyormuş gibi görünmeye çalışanlar.

işte bunların cevaplarını biir bir buldum.

daha sabırlı, daha sağduyulu, daha empati sahibi olmayı öğrendim.
hayatıma zorla sokmaya çalıştığım insanların
bir adım bile atmadığını görüp
enerjimi, sevgimi ve emeğimi daha hak eden insanlara vermeye karar verdim.

senelerdir düşündüğüm çalışmamak beni nasıl bi insana dönüştürecek,
onca yıl onca şey okudum emeğimin karşılığı ne olacak sorularını
berille geçirdiğim ilk dakikadan itibaren
boşa düşünmüş olduğumu farkettim.

hele maaşının en az yarısını bakıcıya vermek zorunda kalan,
o maaşa çok da ihtiyacı olmayan
yavrusu daha bir yaşında olan arkadaşımı görünce.

sen hayatla ilgili boş şeyler düşünüyosun okuyucu.
kendince saçma sapan planlar yapıyosun.
beni severler mi, kabul ederler mi, vaktimi nasıl geçiririm,
ne yapsam mutlu olurlar gibi onlarca zırvalık için
dakikalarını saatlerini gecelerini harcıyosun.
ama hayat sana gösteriyo.

sabretmek gerekiyo.

bi sonraki eylülle buluşur muyuz bilmiyorum ama,
çok merak ediyorum neler değişecek..











2.9.15 2 yorum

bizi nasıl affetsin..



gördüğümden beri berile bakıp bakıp ağlıyorum.
burnumun sızısı geçmedi, geçmesin de.
denize gözüm takıldıkça neden allahım diyorum.

isyan etmenin manası yok.
evet, vatan haini bir oy için bi taraflarını yırtanlar
sahillerde içkilerini yudumlamakla meşgul bu bebeği görmeden.
evet, bir ağaç için ortalığın anasını ağlatanların umrunda değil.
evet, karaya vuran bi balina olmadığından çevreciler takmasa da olur.
kumdan çıkarılması gereken bi yumurta değil, kaldırmayın dursun orda.
belki insanlığımızdan utanırız biraz.
kaldıysa insanlık,
kaldıysa utanmadan bu hale getirdiğimiz dünyadan
bi nefes daha alacak yüzümüz.

üzülmenin zerre kadar faydası yok,
ama rabbim içi sızlamayana evlat aratsın diye beddua edesim geliyo.

allahım neden..
bu kaçıncı masum, bu nasıl bir imtihan..







 
;