bu yazıyı, bazı insanlara
teşekkür etmenin aslında
çok da zor bişey olmadığını
göstermek için yazıyorum.
beni mutlu eden tüm filmleri için
tim burton'a teşekkür ederim.
radikal kararlar vermemi sağlayan anneme,
her kararımın arkasında duran babama
teşekkür ederim.
(bi dakka. tim burton ailemden önce mi geldi?)
bana tartışma esnasında
sakin kalmayı,
konuşmanın bazen hiç işe yaramayacağını
öğreten danışmanıma
teşekkür ederim.
blogspot'a,
bana bu kalbi kadar temiz sayfayı ayırdığı için
teşekkür ederim.
(bkz: hatıra defteri)
düzgün araba kullanan
tüm bayan şöförlere teşekkür ederim.
nutella'nın,
toblerone'un,
filtre kahvenin,
topuklu ayakkabının,
cheesecake'in,
jelibon'un üreticilerine
teşekkür ederim.
tiyatro başlamadan önce ışıkları söndüren adama,
harika patlıcan dolması yaptığı için babaanneme,
çogüzel çiğ köfte yaptığını iddia edip
yedirmeyen insana,
kabus görürken arayıp uyandıran arkadaşıma
teşekkür ederim.
(hayır, hissetmemiş. çok gereksiz bi konuydu.)
sonra parklarda ısrarla balon,
kağıt helva,
pamuk şeker satmaya çalışıp
çocukluğumuzu unutturmayan amcalara;
ve çocukluğuma anlam katan
kokulu defterlere,
içinden elime sim bulaşan halleylere,
probislere,
salçalı süzme yoğurtlu ekmeğe,
minik renkli kolonya poşetlerine,
albenisini çöpe attığım adama,
beyaz plastik kaşıklı minik çokokreme,
hayal gücümü genişleten şebnem bebeklere,
ütülen tasolarıma,
beni beş taş kraliçesi yapan
yuvarlak taşlara,
turuncu patenlerime
teşekkür ederim.
bana çok şey öğreten
çelik korseme de..
kendi eğlencesi için değil,
onlar da doysun diye martılara simit atanlara;
kötü yanlarını göstererek
kendi iyi yanlarıma şükretmemi sağlayan
ceyarlara;
(jr da ölmüş bu arada..)
uzuun zamanlardır beni gülümseten
yiğit özgür'e, uğur gürsoy'a,
umut sarıkaya'ya teşekkür ederim.
bana iyi ki varsın diyen herkese,
kötüyüm yazdığımda,
tek kelimem için mail atanlara;
iyi ki varolanlara,
ilerde bana evden çalışabileceğim
bi iş üretecek olan insana
(varlığı konusunda hala ümitliyim..)
teşekkür ederim.
ayakkabı raflarıma,
elbise dolabıma,
gece beni yataktan inmek zorunda bırakmayan
(ki yatağım tavanda)
başucu su bardağıma,
her sabah yüzümü gülümseten
duvarımdaki turuncu klasik araba tablosuna
teşekkür ederim.
bu kadar doğaüstü yazdıkları için
tolkien'e,
grange'e,
chattam'a,
dekker'a,
çok teşekkür ederim.
çok sevimli olduğu için serçe parmağıma,
günde elli kez düşmemi engellediği için
şu halıların altındaki kaydırmayan tabakaya,
helena rubinstein eyeliner'a,
bitmesine rağmen
koklayıp mutlu olduğum
karpuzlu parfüme,
tel tokaya
(küçük ama vazgeçilmez.),
kaymayan eşarbın üreticisine
teşekkür ederim.
beni bu oskara layık gördükleri için önce akademiye,
bi dakka.
bunun daha zamanı vardı.
döndüm kendime baktım da okuyucu,
bi yerim eksilmemiş.
burnum, kolum, bacağım falan tam.
demek ki teşekkür etse
burnunun düşeceğini sanan insanlar
yanlış biliyo.