iyakşamlar okuyucu.
inan ki klavyeye basacak halim yok,
ama seni bilgilendirmek için burdayım.
arada böyle bilime katkılılıklarım vardır.
kıymetimi bilin.
konu şu; bebek dediğin uyusun da büyüsün değil.
tıpkı hayatın ninni kıvamında olmadığı gibi.
olumlu durumlar yavaş yavaş, ağır ağır gerçekleşirken
olumsuz durumlar da yıllar öncesinden hazır kıta bekler gibi
gayet dakik gelişiyo.
konu büyüme atakları.
bi sabah bambaşka bi gezegende uyandığını düşün okuyucu.
ilk haftalarda uyum sağlamaya çalışıyosun.
baya bi bocalama.
sonra tam uyum sağladım derken bi gün
yerçekimi kalkıyo, uçuyosun.
ona alıştım derken bi kaç hafta sonra
gözlerine ultra süper düper ne biçim de ışın görme gücü geliyo
noluyo olm diye gözlerini kırpıştıra kırpıştıra bi hal oluyosun.
tam yine alıştım derken
bu sefer de huop renkler değişiyo.
sürekli bi neden geldim istanbula modu.
işte şimdi bu durumu miniminnak elli,
poğaça ayaklı, kiraz dudaklı bebene uyarla.
büyüme atağı bu demek.
bebeklerin yeni becerilere sahip olduğu,
bu süreçte endişelenip nasıl davranacağını bilmediği,
dolayısıyla bilen birine yani anasına ve babasına
dörtyüzdörtle yapıştığı dönemler.
evladım -a kısa- yevrum başak burcu olduğundan,
atakları da çok düzenli.
bütün atakların ortak özellikleri var.
uyku düzeninde bozukluk,
anneyi gözden kaçırdığında çıldırasıya ağlamak.
beslenmeyi reddetmek ama aslında çok daha fazla ihtiyaç duymak.
ek olarak annenin saçlarında ağarma,
belinde bükülme, dişlerinde sökülme.
sırasıyla gidelim coyi.
22 eylül doğumlu beriltonun ilk atağı 5.haftaydı.
gaz problemimiz kesildi,
gülmeyi öğrendi,
ilk gözyaşını da gördük.
etrafı uzun uzun incelemeye başladı,
hatta elini cama uzatıp storları açana kadar ağlıyodu.
ikinci atak 8. haftadaydı.
bu haftanın özelliği bebeğin duyularının tamamlanması.
yeni şeylerin tadına bakmasına izin verdik,
bazı kokulardan rahatsız olmaya başladı.
ellerini yumruk halinde tutmaktan vazgeçti
ne görse dokunmak istedi.
boynunu tamamen dik tutmaya başladı.
maalesef bu atağın en kötü özelliği
bebeğin bu düzene alışamayıp anneye bağlanması
ki bizim için çok ağır geçti hatta geçemedi.
8. haftamızdan beri ben, babası, dedesi ve ananesi hariç
kimi görse sanki alın bunu dilendirin demişiz gibi morarana kadar ağlıyo.
bi taraftan baktıklarında yüzünü öbür tarafa çeviriyo.
kimse bakmadığında uzun uzun bakıp inceliyo da (:
yabancılamak dediğimiz durum ve anneyi tanımak
bizde çok erken başladı.
sonraki atak 12. hafta.
bağırmayı öğrendi.
sırt üstü yattığı anda allam sanki ateşe yatırmışsın.
ayaklarını keşfetti ki ço eğlenceli okuyucu.
böyle yattığı yerden bi anda bi bacak kalkıyo,
sonra ağzını burnunu büküp gözlerini belertiyo,
bi inceleme bi şaşırma görmen lazım..
ayaklarından destek almayı öğrendi.
e varlar madem bi işe yarasınlar dedi heralde,
tabanlarına basıp sürekli belini havaya kaldırır hale geldi.
ek olarak oturmaya başladı.
yok, ben oturtmuyorum çok küçük daha çok erken
ama o yastıkta yatarken kendi kendine
çok rahat oturma pozisyonu alabiliyo.
dolayısıyla kendini yere atma, koltuktan düşme,
beşiğinden bizim yatağa geçme gibi durumlar da başladı.
uyurken bakıyorum iki ayak bana dayanmış,
belini kaldıra kaldıra dönmüş kafa nerelere gelmiş.
zaten sürekli elim üstünde ama
anne için zorlayıcı zamanlar başladı demek oluyo..
ellerini emmeye başladı.
önce acaba dişi mi çıkıyo, kaşınıyo mu diye düşündüm ama
dişlerini kaşımıyo yumruklarını ağzına sokup emiyo.
hala da geçmedi, üstelik iki yumruğu sokmaya çalışıyo artık.
iyi ki üç eli yok, oğ diyır..
pepeye aşık oldu.
bi ağlaması sırasında ananesi şarkılarını açtı,
o günden beri evin yüzünde "kalbim kırıldı pepe bana hiç inanmadı" diye geziyoruz.
telefondan, laptoptan açınca dokunana kadar susmuyo.
tvde gülen insanlara gülerek karşılık vermeye başladı,
bazen bi bakıyorum televizyona bakıp sırıtıyo.
allam çok masum ya, ona gülüyolar sanıyo sanırım.
kıyafetlerinin önünü yalamaya başladı.
eliyle ağzına kadar çekiştirip dondurma yalar gibi yalıyo.
yolda giderken ananesi astronotunun önünü düzeltti,
bi sinirle tekrar dilini uzattı yalamaya başladı.
anne dedim o öyle rahat ediyo, boşver.
bi de yalandan öksürmeyi öğrendi,
çok lazımmış gibi.
ve okuyucu,
bu yazının asıl yazılma sebebi beşinci atak da
kendi gününde kendi zamanında,
26 ocak tarihinde, 19. haftanın ilk gününde geldi.
önce bi enverle noluyo nan diyip gülmeye başladık,
berilto viyaklayıp şarkı söyler gibi çığlık atıyo.
allam o kadar şirin, o kadar sevimli.
böyle telefon açıp halasına ananesine falan dinletiyorum.
bu öğrenmenin bedelinin bu kadar ağır olacağını söyleseler
sus kız der ağzına iki tane çakardım.
şaka şaka daha bi kere kötü muamele yapmışlığım yok çok şükür.
uykusundan bağırarak ağlayıp uyanınca
gazı var sandım ama sonradan farkettim ki
lanet olası pislik bi büyüme atağı dostum.
sürekli bağırmaya başladı,
iki gündür uyku uyumuyo.
karnı aç, ama doyurmak istemiyo.
ilgisini çekebilmek mümkün değil. ne televizyon, ne pepe.
arda türkmen bile ilgisini çekmiyo artık.
hava da soğuk dışarı çıkaramıyorum.
iki gündür sürekli ağlama,
ağlamadığı zaman bildiğin bağırma,
kangurudan inmeme, dönenceden oyuncaklara kadar
her gösterdiğim şeyden kafayı öbür tarafa çevirme hali..
neler öğrendiğine gelirsek
bu iki gün içinde yattığı yerde yuvarlanmayı öğrendi.
uykusu geldiğinde gözleri kapanmasın
aman mazallah uyur da anası rahat eder diye
kaşlarını kaldırarak gözlerini açmayı öğrendi.
hayır zaten kaşlar adile naşit gibi incecik yuvarlak,
bi de kaldırınca bi gülesim geliyo
sonra uykusu iyice kaçıyo durma uğraş.
bu atağın en kötü özelliği 1 ila 6 hafta arasında sürmesiymiş.
umarım bizimki iki üç günde geçer.
ataklar zor okuyucu,
yeter artık dayanamıyorum dediğinde bunun bi atak olduğunu
farkedersen şanslısın.
mesela ben dün ağlıyodum dayanamıyom tülay
sabahaçi uyku uyuyamıyom diye,
sonra aa atakmış diyip rahatladım.
biliyosun çünkü, biticek.
bu süreçte sabırlı olmakta,
ya ben konuşamasaydım, derdimi anlatamasaydım
ve ilk kez karşılaştığım dertlerim olsa yardım alamasaydım
nasıl davranırdım diye düşünmekte fayda var.
benim inancıma göre sabır istememekte de fayda var,
zira sabır derdiyle birlikte geliyo.
inanç demişken bu süreçlerde faydalandığım
bazı şeyleri de söyleyeyim;
88 kere ya halim(cc) çekmek ve çocuğa üflemek sakinleştiriyo.
uykusunun gelmesi için 35 besmele,
3,9 veya 11 tane de vecealna nevmeküm subata ayetini çekiyorum.
inandığım için faydasını görüyorum,
denemek isteyene allahın hikmeti çok (:
daha rahat uyuması için milupanın rezene çayını da tavsiye ederim.
normalde ben içip sütten ona geçmesini tercih ediyodum,
ama bu uykusuzlukla içersem
ağlamaktan kendini yırtsa uyanamam.
üzerinde bebekler için ne kadar hazırlanacağı da yazmıyo,
doktorumuza sordum 30cc suya bi silme çay kaşığı hazırlayıp
bir gün içinde toplamda bu kadar verebileceğimi söyledi.
benim gibi beli kırık anneysen
babanın beden gücünden faydalanmak da
oldukça yarayışlı bi seçenek.
işte çok yoruluyolar, biliyorum ama
akşama kadar sekiz kilo taşımak
bu süre zarfında sürekli susturmaya çalışmak
gün içerisinde yemek yiyecek vakit bulamamak da çok yorucu..
sonraki büyüme atakları allah ömür verirse
26, 37, 46 ve 55. haftalarda.
tabi ergenliğe kadar devam ediyo,
ama hem aralıkları çok uzun
hem de çocuk sosyalleşip derdini anlatabildiği için
farkedilmez bi hal alıyo.
ergenlik başlı başına atak sanatı zaten.
beriltonun uyuduğu yegane zamanları sana bunları anlatmakla geçirdim,
şimdi fırsatı değerlendirip yarım saat uyusam
belki insanlığa bi adım daha yaklaşırım.
belki rüyamda şirinleri görürüm,
belki uyandığımda beril pamuk helva kıvamına geri döner,
belki atak geri çekilir onu dövmemden korkar.
belki beril beni gülümsetecek yepyeni bi beceri edinmiş olur,
anneciim diyerek uyanır.
yarım saati hayal kurarak geçirmek istemiyorum okuyucu,
öperim :*