melaba okuyucu!
ankara hakkında gerek blogger olsun gerek olmasın,
ankarayla ilgili gitmişliği ya da fikir beyan etmişliği bulunan
herkesin başını şişirdikten sonra
yine hiçbirinin dediğini yapmadım.
ben dedim sabahtan çıkarım öğlene kadar evimi tutarım.
gevşek emlakçının birine denk gelmeseydik olacaktı,
sayesinde öğleden sonraya sarktı.
şimdi hiç bilmeyen birinin gözünden ankara nası bi yer,
sana önce onu anlatayım.
her kafadan farklı bi merkez noktası çıkıyo.
genjler kızılay merkezdir dostum hayat orda diyo,
çalışanlar çankaya iyidir orta noktadır az fazla olsun çankaya olsun diyo.
aile anneleri demetevler, bahçeli, emek hep aile yeridir diyo.
oralar da berile göre değil.
zira benim minnoşum günde üç kere apartman kapısından çıkmazsa,
sitede arzı endam etmezse, parktaki çocuklara selam çakmazsa
kapıya yapışıp miyavlamaktan bitap düşüyo.
semtleri üstünkörü dolaştım,
ankara hakikaten temiz bi yer.
düzenli, yeşil, bakımlı, sakin, kozmopolit fakat ürkütücü değil,
her aradığını bulabiliyosun ama karmaşanın içinde değil.
belediyenin önündeki fışkiye sağlam.
melihciğime biraz haksızlık ediyolar gibime geldi,
ama içini bilemem tabi onu angaralılar bilir.
aslında çok fazla şey istemiyodum.
site içi olsun, sitenin çevresi barzo dolu olmasın,
çocuk parkı olsun, alışverişi kolayca yapılıversin.
üstüne toplu taşımaya yakın, enverin işyerine kolayca gidebileceği,
maddi olarak çok zorlamayacak bi yer olursa
cream de la cream der parkelerini öperdim.
allah her zaman olduğu gibi yine gönlüme göre verdi.
semt olarak eryamanı tercih ettik.
ankaranın istanbul girişinde, istanbulun bahçeşehiri gibi bi uydu kent.
mini mini siteciklerden oluşuyo, gördüğümüz kadarıyla nezih, temiz, düzenli.
ankaranın keşmekeşinden sıkılanlar için
-bunu bi emlak reklamında duymuştum, ebet-
yeni bi yerleşim birimi gibi bişey.
sabah rastladığımız emlagcıcocug
-cicekgigız gibi bişeydi zira-
bizi önce eryamanın merkezi diye bildiğin dağına götürdü.
asfaltlanmamış bi yoldan çıkılan, metroya on otobüse yirmi kilometre ama
nasıl oluyosa emlakçıya göre ikisinin de dibi,
ekmek bitse buğday ekip öğütüp pişirmek markete yürümekten
daha kısa sürecek bi yer.
nemiş efendim, rezidansmış içi oo nasılmış.
yok dedim, içi isterse altın kaplama olsun bana göre değil.
bu sefer semt olcak semt, tamam tam size göre diyip
saat onda başka bi yere götürdü.
metrekare önemli dediğim için 125 net dediği
ama başka bi kiralık dairesinden brütün 117 olduğunu öğrendiğimiz,
kapıda saat 11.46'ya kadar anahtar beklediğimiz bi kabus daha yaşadık.
babama dedim baba bana kelli felli,
altında arabasıyla önümüze geçip
"beni takip edin sizi hayallerinizin evine götürecem" diyecek bi angara kurdu emlakçı lazım.
onu da bulduk.
babam herşeyi bulur.
o da herkesin hayalini kendi hayali gibi sanıyo olacak ki
kendi yaşadığı siteye götürdü.
ya çok minnoş adamdı, orası güzeldi de işte yine ekmek biterse mevzuu..
bi de göksu gölü manzaralı demişti, sadece çıkış kapısının "göks" yazan kısmını görüyodu.
ama olsun, orda olsak o sahip çıkardı bize sakat durumlarda.
çok bi yer gezmedik,
internetten şöyle bi bakınayım dedim ve empa gayrimenkul gibi,
bana kalırsa olağanüstü bi emlak şirketi ve çalışanı sadık beyle karşılaştık.
adam bilmediğin insan.
bildiğin insan desem az kalır,
öyle ilgili, öyle naif.
ev bulmayı bırak hayatımın yönünü bulmamı sağladı,
hiç kimsemiz kalmasa bile bi abi edindik başımız sıkıştığında arayabileceğimiz.
şöyle ki camlardan kiralık yazılarına bakıp arayarak emlakçılara ulaşırken genelde
"hee o ev duruyo ama başkaları da var,
şimdi bi yerdeyim ben sizi arayacağam" temalı konuşmalar dinlerken
sadık bey bize "buraları pek bilmiyoruz nası geliriz" dediğimde
kaç kontrollü ışık geçeceğimizi bile anlatarak tarif etti.
emekli askermiş, can siperane savunmuş vatanı vanda, ırakta, zahoda.
2400 karakolu avcumun içi gibi bilirim ben dedi.
öyle zordu ki, eşimi arar tayin çıktı derdim
nereye ne zaman demeden ben eve gidene kadar beş koli hazırlardı dedi.
çocuklarım 8. sınıftayken ben zahodaydım,
babam ölecek diye sınava hazırlanamadılar dedi.
ve en kötüsü ne biliyo musun,
soğuktan ellerimiz kemiklerimize kadar çatlardı, bu şekilde 18 sene doğuda görev yaptım
ve ankaraya geldiğimde sadece "kimin içinmiş.." diyebildim dedi.
gözüne baktığında ne dolu, ne bilge, ne efendi insan dersin ya.
ya da hiç bunu diyecek biriyle karşılaştın mı bilmiyorum ama
vatan evladı işte..
köpeklerine şehit diyenlerin gözüne sokulası bi hayat..
aradığım ilana gittik, beriş uyuyodu babam başını bekliyodu.
böyle arabanın dışında dikilmiş güneşe doğru
berişin yüzüne güneş gelmesin diye beklemiş.
dedim ne kadar anne yüreği bi dede.
beğendiniz mi dedi,
ben burdan sonra baktığım hiçbi yeri beğenemem baba dedim.
siteyi avmnin üstüne kurmuşlar okuyucu.
yani site yapıp altına avm koymamışlar,
adamlar bildiğin zeki çıkmış avmyi temel kabul edip üstüne site koymuş.
bina asansörüyle avmye iniyosun.
çocuk parkı, metronun dibi oluşu, enverin işyerine ulaşım kolaylığı,
evin cillop gibi olması hali, 4+1liği, sıfırlığı,
-sahiden cillop-
tam kapısına semt pazarı kuruluyo olması, site içi haddinden fazla güvenliği,
her binanın altında fitness salonu, gördüğüm her site sakininin
kucağında bebeği, tipi benim kafa yapıma uygun olması..
varsın ankaranın içinde olmasın,
bi metroya bakar dedik.
hem kaç kişiyi tanıyorum ankaranın içinde zaten..
öğleden sonra hemen tuttuk, akşama istanbula döndük.
taşınma, toplanma, yerleşme işleri de bu hızla biterse
değmeyin keyfime..
şimdi sırada bütün sülalemi ankaraya taşındırmak var,
azimliyim!