16.3.15 3 yorum

the times we had..

ne çok zaman oldu biliyo musun okuyucu
kendi isteklerim, ihtiyaçlarım için zaman ayırmayalı.

yağmuru izlemeyeli, yağmurda yürümeyeli.
yeni diziye başlamayalı.
en son şerlokta kaldım işte.
uykudan vazgeçip bi kitaba gömülmeyeli bile ne çok zaman oldu.

arkadaşlarımı görmeyeli mesela,
ben diyim üç ay sen de beş.

pazar kahvaltısı yapmayalı, akşam kahvesi içmeyeli aylar oldu.
kalabalık bi sofraya oturmayalı.

biz neden burda berille bi başımızayız diye düşünmeyeli bile çok zaman oldu okuyucu.

ne çok zaman oldu biliyo musun okuyucu,
kulağımda kulaklıkla uyumayalı,
beirut dinlemeyeli..




 
10.3.15 4 yorum

alırken ağladı semmmaa, bu soon olsuun bu soon..


gummornin okuyucu!

bugün dünya kendinden önce başkasını düşündüğünde allahın sana neler nasip ettiğini görme günü.
sülalecek kutlarız, ebet.

günlerdir uyumuyorum desem yeri.
 beril sare hanfendisi gece tam uyuyasımın geldiği anda
gözlerini açıp kafasını yastıkta iki yana sallamayı,
ben ayağıma alıp sallayana kadar bağırmayı adet haline getirdi.
zaten son altı aydır kesintisiz üç saat uyumuşluğum yok,
şimdi bi de geceleri ayakta sallama çıktı.
kim tembihliyo bunu bilmiyorum.

sabahları yedide mesaiye ayı kardeşlerle başlayıp
pepeyle devam ediyoruz.
pepe bitince televizyonu kapatıyorum, aç diye ağlamadığı sürece.
ve gözler nerden ne bulsam da saldırsam diye
felfecir okumaya başlıyo.
işte o sırada uyku, yorgunluk, evin işi gücü demeden
sırtlayıp dışarı atıyorum kendisini.

bugün bi yarım saat düşündüm,
yolun ortasında yığılır mıyım,
kafamı bebek arabasına dayayıp uyuyakalır mıyım,
yokuştan inerken yorgunluktan arabayı elimden kaçırır da
tırların üstüne salıverir miyim diye.

sonra dedim anasın sen,
yazık çocuk dün de soğuktan çıkamadı çıkar azcık garibanı.

sabahın erken vakti ses yok kalabalık yok
hatta pazarcıların çoğu bile yok diye pazara daldık,
ve üç gündür instagramda mug tasarımın sayfasından
alınacaklar listesine eklediğim ıvır zıvırların olduğu bi tezgahla karşılaştım!
bring bring!
hem de yarı fıyatına, kargosuz da!
peçeteler, nihaleler, greengate ürünleri..

kaç aylar önce bayılıp sonra
"yoo dostum. gerçekten ihtiyacın yok boşver." dediğim kavanoz kupalar vardı.
sonra çok kez pişman oldum ama yine dizginledim kendimi,
ihtiyacın yok, israf etme diye.
sonra renklileri çıktı şeffaflarını aradım bulamadım,
tantitoniye de o kadar para bayılmak istemedim.
ve çotank diye aynı tezgahta dizilmiş
on tane kocaman boy kavanoz kupa "melabaa!" diye sırıttı.

zalım tantitoninin dörtte biri fiyata, 3,5tlye olunca
abi sar sar sar hepsini sar diyip sırtlanıverdim.

o sırada beril yandaki teyzeye
"of başedemiyorum bunla ben" diye dert yanıyodu.
teyzenin "zamane anası işte, şokta satılan su bardağı neyine yetmiyodu"
bakışlarına aldırmadan kupalarımla aşk yaşar vaziyette
koşup eve geldim.

bunları sana anlatmalıydım okuyucu.
çünkü ne zaman kendi ruh ve fiziksel durumumu düşünmeden
karşımdakini düşünerek bişey yapsam
peşinden çok nasipleneceğim bi olay oluveriyo.

ne zaman bi konu hakkında muallakta kalıp
allahım sana sığındım bi yol göster desem
işaret niteliğinde olaylar gelişiyo.

böyle anlatınca sırlar dünyasındaki sürmeli dede gibi oldu ama
yok valla sahiden öyle.
ben işaret olsun diye uğraşmıyorum,
anaa bak görüyon mu diyivereceğim şekilde ayan beyan oluyo.

yani nağpıyoruz okuyucu?
arada kendimizden önce başkası için bişeyler yapıyoruz.
sonra huoop gelsin istediklerimiz avcumuza.

 neyse ki uzunca bi süre almak istediğim bişey yok da
bencil pislik lanet olası gibi davranmaya dönebilirim.
şaka şaka. olmadım ben öyle hiç çok şükür.

şimdi mutfakta en görünen rafı boşaltıp
her birine bi isim vererek kupalarımı yerleştirmem lazım.
öperim:*




8.3.15 2 yorum

ne demiş kinsun?


gummornin okuyucu!

dünya kadınlar günü kutlu olsun.
umuyorum ki önümüzdeki yıllarda
dünyanın tüm kadınları eşit hale gelsin.

çocuğuna yemek bulamayan kalmasın,
lüksü için haddinden fazla para harcayan da.

birbirini fesatlıkla süzen kadınların gözleri miyop olsun,
kıskançların saçı dökülsün.

umuyorum ki bi gün dünyadaki tüm kadınlar
erkeklerin suistimal etmeyeceği kadar iyi niyetli olabilsin.

isteyen herkes anne olsun, herkes anne olmayı haketsin.

umuyorum ki yetiştirmeye çalıştığımız kızlar
bir erkeğe karşı kendini korumakla
bir erkeğe cinsiyetinden bağımsız bakabilmenin farkını
çok iyi bilerek sağlam bassın adımlarını.

allah büyük,
istersek hepsi olur.

bu arada eklemeden geçemicem,
erkekler günü neden yok?
eşitlikse eşitlik, hadi bakalım hep kadınlara mı?

yani aslına bakarsan kadınlar günü de gereksiz ama
kadın ilgiye ihtiyaç duyan ve genelde göremeyen bi varlık olduğundan
kadınlar günü, sevgililer günü, evlilik yıldönümü gibi
illa da hatırlasın günleri icat etmekle buluyo çözümü.
yoğusa adama de bakalım
evlilik yıldönümü de neymiş ya sen git maçını izle rahat rahat diye,
bi tane bulabilir misin
"çok kırıldım nası bu kadar umursamaz olabilirsin" diyeni.
bulursan uzaklaş zaten, genetiği bozuk onun
radyasyon yayar.

oğlu pek kıymetli, çok kıymetli, enn kıymetli erkek analarından
beklerdim erkekler günü icat etmelerini,
gelinlere zorla kutlatmalarını
bi hafta öncesinden "ay erkekler günü de geliyo ya
nası kutlasak" demelerini.

bu ara randımansız mısınız tatlım,
bak nası da gelmedi aklınıza?
 cık cık. yağuşturamadım.

allah kadınlara güç kuvvet versin de
layıkıyla oğullar kızlar yetiştirebilsinler.

sevgiyi, saygıyı, inancı, güvenmeyi,
güvenilir insan olmayı, sorumluluklarını bilmeyi,
insanları mutlu etmenin aslında zor olmadığını,
özgürlüğün gerçek sınırlarını,
saygı duymakla taviz vermek;
kendini kullandırmakla izin vermek arasındaki farkı,
 geçici şeyler için üzülmemeyi,
karşısındakini üzecek tercihler yapmamayı öğretebilsinler.

en önemlisi bu.
anne olmayı, baba olmayı öğretebilsinler,
öğrenebilelim.

umuyorum.


 
4.3.15 10 yorum

üç güne bi kanaviçe

konuya başlamadan önce şunu söylemek istiyorum ki sevgili okuyucu,
bloggera bloglovine girip
kahvemi alıp kim ne yazmış diye bakamayalı aylar oluyo.

nesrinin oğuzalpi bi yaşına girmiş mesela,
diğpciğimin ikinci kitabı çıkmış mı,
melek ablam, yağlı boyam, ay saymaya başlasam
bloglovin ana sayfandan kalabalık olcak.

niye yapamıyorum?
çinkit vaktim berili eğlendirmek, uyuduğu zamanlarda da
ay evin orasını mı önce toplasam burasını mı,
du bi çorba koyiyim de ondan sonra telaşıyla doluyo.

berilto zor bi bebe.
hayır ben prensipli, kararlı olsun dedim de
bunun ilk aylardan olması gerekmiyodu.

altıncı ayına kadar sürekli
-süreklinin tam manasıyla. ebet.-
kanguruda gezmek suretiyle belimi büktü, kamburumu çıkardı.

neyse ki yürütece terfi ettik de
omurgam insani sınırlara geri dönüyo.

yine de şöyle iki dakka duriyim,
bi bakıyim etrafta neler varmış çocuğu değil.
 sabah mesaisi yedide ayı kardeşle başlıyo,
sonra pepe. allahtan showdan sonra
trt çocukta da pepe başlıyo.
ben de güne başlamak için gereken enerjiyi on onbeş dakika
daha uzanarak toplayabiliyorum.

dursa asla tv izletme gibi bi derdim yok,
sonrasında gün içerisinde kapalı oluyo zaten.
uyku saatine denk gelirse bi ver fırına, o kadar.

ama çocuk durmuyo anacım.
nerden öğreniyo bilmiyorum,
ellerini tvye uzatıp ben açana kadar çığlık atıyo.
şu blogırın ses kaydetme özelliği olsa da dinlesen.

konu nerden nereye geldi tey tey.

 işşte tam olarak bu sebeplerden postun başlığı
üç güne bi kanaviçe.
yoğusa ben istemem mi her güne bi kanaviçe demeyi,
oov bugün de bak bu motifler bob rossdan diye övünmeyi.

ama üç günde bi tanesi anca bitiyo.
beril kangurudayken tepesinde bile işliyorum, düşün.
annem "aldı kızım anan kanaviçesini, saldır" tepkileriyle
berili bu süreçte tetiklemeye çalışıyo ama
el sanatına saygısı var benim çocumun.


ilk kanaviçe evin adamının, anasının, kızının olsun dedim.
fotoğraf makinesi babamın, ayıptır söylemesi über kaliteli de
o yüzden böyle delikleri falan ultra net çıkmış.
bundan sonrakileri telefondan çekeyim de
okuyucu beni çok zengin kaliteli sanmasın.

 tabi amaç ben bunu yaptım
ay ne de güzel olmuş dimi değil.
zira güzel de değil, bildiğin boş kanaviçe yani bi numarası yok.

rakam şablonları vericem, belki işine yarar.
üperim :*


3.3.15 4 yorum

şu aralar ruh halim.


naber okuyucu?

ne çok zamandır yoktum.
böyle zamanlarda mail atıp semmma nerdesin,
mail alarmı diyosun ya;
oturup ağlayasım geliyo.
demesen yazasım yok hiç.

keşke görsem diyorum bunu yazanı,
yoktum ama bi daha sor niye yoktum desem.
allah aşkına bi daha sor,
nasıl olduğumu sormayan insanların azalttıkları yerine gelir belki;
varlığımızla yokluğumuz arasındaki farkı bile
farketmekten acizken insanlar,
sen neden benim akrabam, komşum değilsin ki desem diyorum.

 ben son bi buçuk yıldır yokum aslında okuyucu.
bazen camdan bakıp düşünüyorum,
acaba karşımda gördüğüm yüzlerce evin içinde
kaç yüzlerce kişi daha var
benim gibi o duvar senin bu duvar benim takılan.

ne çok kendime yeten insandım,
artık beril de var ama ben en çok şimdi zorlanıyorum.

çocuk büyütmek zor bişey değil,
ama çocuğun varken hala büyüyemediğini hissetmek çok zor.
çoğaldığını düşünürken
aslında bu sürecin seni sahip olduğun herşeyden
uzak kıldığını, eksilttiğini görmek zor mesela.

 keşke ben de orda olsaydım dediğin yerlerin,
keşke yanımda olsaydı dediğin insanların
ya da keşke şu an herhangi birinin yanında olsaydım dediğin anların
ayda birden haftada bire,
sonra günde otuz kereye çıkması zor.

bazen şöyle camı açıp derin bi nefes alıp
işte şimdi hayatımın şu kısımlarını çıkarıp
şu kısımlarına yeni bi yol çiziyorum demek gerekiyo.
işte bazı insanlar bu aşamada atıveriyo kendini aşağı.
bazılarımıza nefes veren, bazılarımızın nefesini tüketiyo.
arkalarında bıraktıkları rüzgar hep "neden dinlemedin" diyo.
hiçbirimiz anlamıyoruz.

allah taksiratını affetsin, intihar etmek de ne büyük günah diyoruz.
bu kısmı kolay;
ben onun günahına ne yaptım da ortak oldum demek zor.

sahip olduklarının kıymetini bilmen lazım okuyucu.

sana diyorum,
ben sahip olduğum herşey için bütün gün kendime
saçma sapan sırıtıp berili eğlendirebilecek enerjiyi
bulmak üzere onlarca şey düşünüyorum zaten.

ot gibi yaşamamak için,
allahın seni bu dünyaya göndermesini değerlendirebilmek için.
bi insanın hakkına girmemek için,
bi insanı ota çevirmemek için sahip olduklarının kıymetini bilmen gerek.

belki bi avuç papatyayla başlarsın
-ki ne erkekliğini eksiltir, ne parasızlıktan süründürür-
belki bi adım geri atarak.

ben yarın sabah yeniden başlıyorum okuyucu,
en önemlisi ne biliyo musun?
kimseden bişey beklemeden başlamak.

iyi ki allah var.




 
 
;