az önce kendimi cessie'ye gidip
"senin insanlığına ihtiyacımız var cessie.
politik görüşlerden önce insanlığın geldiğine inanan insanlara ihtiyacımız var.
"ben sadece kardeşçe yaşamak istiyorum" diyenlere ihtiyacımız var.
son bi kaç gündür bloğuma yazılanlardan görüyorum ki
yıllardır tanıdığım koca koca ablalarının sana bakıp
"akıl yaşta değil" demesine ihtiyacımız var.
inancın, dayatmaların, sınırların ötesinde
barış içinde kısacık ömrümüzü tüketmeye ihtiyacımız var.
biliyorum yazdıklarınla hiç ilgisi yok bu söylediklerimin,
ama seni omuzlarından tutup bi takım kitlenin önüne çıkarıp
"kendinizi çok bilgili, çok tecrübeli, çok milliyetçi sanıyorsunuz ya,
şu kıza bi bakıp silkelenin" demeye ihtiyacım var benim.
zira kendimi bu şekilde öne attığımda kolaylıkla başedebileceğim
ama kalbini kırmaktan korktuğum insanlar var.
onların beni kırışlarını farkettirebilmek için,
senin küçücük yaşında edindiğin tecrübenin,
bana söylediklerinin onlara sunulmasına ihtiyacım var."
yazarken buldum.
öfkeliyim okuyucu,
bu kadar kendimizi bilmez oluşumuza öfkeliyim.
özgürlükler için yürüyüşler yapan,
benim inancıma ters de olsa
haklarını aramasına sonuna kadar saygı duyduğumuz insanların
politik özgürlüğe saygı duymayışına şaşkınım.
bunca zamandır sevgi saygı çerçevesinde
iletişim kurduğumuz,
sen benim kaybettiğim kardeşim misin ki dediklerimin
sen sağcısın insan mısın ki diyişine şaşkınım.
kardeşlik lafını diline türkü yapanların
"sana inanmıyorum sen de mi onlardansın"
diye ayrımcılık yapmalarına şaşkınım.
başörtüsü yüzünden eğitim konusunda ne sıkıntılar çektiğimi ben bilirim.
her gece sabahlara kadar ağlayarak çalıştığımı,
hiç tabii olmadığım ama "cemaatin üstünü tamamlasın" denerek
eksik bırakılan notlarımın açığını
nasıl kapatmaya çalıştığımı annem bilir.
okula giderken çektiğim sıkıntıyı
başımı okul kapısının önünde değil de
illa otobüs durağında açtıranların ettiği zulmü,
sırf o eziyeti çekmeyeyim diye
işini gücünü bırakıp beni her gün okula taşıyan babam bilir.
dışarda beni örtülü gördüğü için
herkesin gayet rahat yiyip içtiği derste
"sen kahve içemezsin çık dışarı" diyip eften püften bahanelerle
beni dışarı atan hocayı bütün 2006 girişli biyoloji bölümü bilir.
birşeye inanmanın acısını yaşayan insan,
onun için çektiği çilenin mertebesini yükselttiğine inanır.
işte bu hoşgörü getirir insana,
işte bu körü körüne bağlanmama anlayışı getirir.
işte bu "aileden geldi biz de öyle yapıcaz"
yanılgısından kurtulmayı getirir.
işte böyle böyle birbirine saygı duyar insan.
işte bunun sonucunda gönlü genişler,
rabbinin koskoca bir kainatı sığdırdığı ufkuna bakıp
benim küçük kalbim ne ki dışlayayım demeyi öğrenir.
yok okuyucu,
ben çok şaşkınım.
ne "ben ateistim" diyene çıkıp "ben de cennetliğim"
diyebilecek kadar eminim imanlı öleceğimden,
ne "allah sana sorsun" diyene
"sana da sorsun" diyebilecek kadar;
sonsuza dek insan yaşayabileceğimden emin..
bunca insan nasıl emin
en doğru olduğundan?
anlamıyorum okuyucu,
bu kadar körü körüne savunmaları anlamıyorum.
bu kadar savunmasız saldırıları anlamıyorum.
seversin, yandaşıyım dersin,
sonuna kadar saygı duyulur.
-ki bana duyulmadı-
ama "sevemezsin" dersen
bi düşünmek gerekir..