yazmak mutsuzluk okuyucu,
yazmak mutsuz insan işi.
herşey yolunda giderken nankör okuyucusuna yazar.
bu yüzden yüzde elli acı okuyoruz her seferinde.
yaziyoruz, uzuluyoruz, unutuyoruz,
adapte oluyoruz.
degisiyoruz.
en kotusu ne biliyo musun,
biz hep etrafimizdakiler degismeye ugrasmadigi icin boyle oluyoruz.
birinin dunyasini pembeye cevirmek basitken bu kadar,
gri duvarlarla sinirlamanin kolayligina siginmayi
kim ogretti bunca insana?
umit isigi yakip karanliga bogmayi,
soz verip tutmamayi,
elinden tutup bi yolculugu paylasmak varken
sirtini donup burnunun dikine gitmeyi secen insanlar taniyorum.
anlamiyorum.
hayat cok kisa, vapurlar filan bile goremeyecek kadar bazen.
denizi doya doya seyredemeyecek,
ruzgarina yuzunu tuttugun yerleri tekrar goremeyecek,
en sevdigin dostunun sesini sana unutturacak kadar kisa.
bir kisi bile gormedim ne zamandir;
belki yarin ölür, bugun mutlu edeyim diyen yanindakini.
ben cocuguma kirli bi dunya, poset dolu denizler,
suni gubreli besinler birakmaktan korkmuyorum o kadar.
nezaketsiz nesiller, anlayissiz bireyler,
elindekini, kalbindekini, beynindekini sadece kendisi icin harcayan
benciller birakmaktan korkuyorum bu aralar.
ben cicek gibi, toprak gibi, su damlasi gibi ustune titreyerek yetistirirken
ustune basip gecsinler istemiyorum.
insanlar birbirine insan olduklari yerden yaklassinlar istiyorum,
çok,
dimi..