16.6.14 23 yorum

tişikkirlir mıhılıfıtıdım


buongiorno okuyucu!


ben bu kadar muhalefet adam görmedim.


işi gücü yokmuş gibi
mutfaktaki karatahtaya, benim gülen kapkekimin yanına
muhalefet çizmiş.

allam sabah sabah ne güldüm..
o kadar güldüm ki bizi evden atabilirler.

şimdi dicen ki karatahta neden pembe?
 daha önce çok zarif bi hanımdan bahsetmiştim,
instagram'da elaninbahcesi kullanıcı adına sahip.
kendisi beni çok mutlu eden bişey göndermişti,
böyle renk renk yapıyo karatahtaları,
çok şirin dimi ^^

ayrıca adres falanla ilgili yazışmalarımızda
o kadar nazik, o kadar naif biri olarak canlandı ki gözümde
sorsan derim filiz akın.

eskisi kadar çok burlarda olmadığımın farkındayım.
tez yazıyorum olm!
dört sayfa falan oldu, hee ne sandın?
işte bugün de bitiririm diye düşünüyorum
-ümit fakirin ekmeği-
hepi topu 120 sayfa falan lazım.
olmadı naber senden naber yazarım.

bebikin odasını bir atlıkarıncaya göre dekore etme fikrine de
tamamen kendimi kaptırmış durumdayım.

enver coyiye o ingilişhom senin, bu nevresimci benim
aman da burda kumaşçı diyerek
köşe bucak toz pembe ve beyaz, düz çizgili,
ama şöyle öf ne biçim de şık bi kumaş arattım durdum.

yok anacım.
bebek için bakıyon ya, illa bi köşesinde bi barbi,
ortasında bi vinks.
"ama yaağni bebek ürünleri hep böyleeğ" diyen
mıymıy tezgahtar da
-satış sorumlusu değil inadına. tezgahtar tamam mı?-
içimdeki dilberayı ortaya çıkarıp
herkesi "zorunda mıyam?" diye terslemeye başlayınca
dedim kızım senin sadık yarin yüncü dükkanıdır.

gittim atlıkarıncama uygun yünlerimi seçtim,
evin her köşesine itinayla yaydım.
battaniye örcem ben bunlarlan enver dedim,
altına da işte kaplamasını yaptırırız
yatak örtüsü gibi oyy ne şirin dedim.
ikinci çocuğa mı dedi.
adam haklı, kasımda kendisine başladığım bi atkının
daha üçüncü sırasına gelebilmiş değilim.

yün alma işlemi sırasında kendimi kaybettiğimden
bi yumak da şundan, ay bunun adı anakuzusu muymuş
oov çok şıııık simli buuğ tepkileri verip
ablaya dükkanda ne varsa doldurttum.
sonra sanki çok hızlı ilerliyomuşum,
bi de ne biçim becerikliymişim gibi
evde ne kadar şiş varsa çıkardım.

biriyle tuba'ya bere başladım,
diğeriyle bebike hırka.
ay bunla da miki maus yapayım ben çocuğu derken
elli yün, yirmi şiş, iki üç tığ ile mutlu bi hayat sürüyorum.


bu arada bebik 761 gram olmuş
baktık paso esniyo, dilini çıkarıyo falan.
doktora dedim bunun babası da küçükken böyleydi.

he ben kaç gram olmuşum, onu hiç sorma..

ilk altı ay bi karnında bebek taşırlık belirtisi göstermedim.
eski kıyafetler falan hep oluyodu.
bebik sağlıklıydı, o alıyodu ben almıyodum.
ama zalım doktorum
"anneyi de çok beğendim bebeği de" dediği günleri çok çabuk unuttu..

tartıya çıktığım an
"yuh! iki ayda dört kilo?!"
"bu ney lan" diyerek hayatımı marula çevirdi..

ben bi bunalıma gir,
bi dilberaya bağla yine, bi evin içinde "ibrayıım" diye bağır..

ne "ama ekmek yemiyom ki"ler söktü,
"ne yok yav ne hamurişisi?" ler.

enver de "ehehe aramızda on kilo mu var nan" diyince
dedim kızım kendine gel.
ama kendime gelcek bişey bulamadım okuyucu,
zira hala azcık yiyip onu da kusmak suretiyle yaşıyorum.
neyden kesicem de almıycam?
ha?
hilmi bunu merak etti.

bu arada evden okula, okuldan eve gidip
laboratuvar kokusuylan beslendiğim günleri ço özlüyorum okuyucu.
bi kafese kapanmışlık duygusu içindeyim.
anamgil de tatile gidip doğuma iki gün kala gelirim diyince
kendime uğraş bulmaya uğraşıp duruyorum.
-tez bi uğraş değil, ısrarla uzak duruyorum.-

kafamda deli projeler var,
şu battaniyeyi bi bitiriyim oov ne kadar da meşgul olcam
uu ne biçim de neler yapıcam bi bilsen.

olacak o kadar'daki koca kulaklı deli makbuleye bağlamazsam iyi.
dur evin etrafına parmaklık taktırayım en iyisi,
içimdeki dilberayı durduramuyorum!





9.6.14 25 yorum

okuyucu bana isim bul!

melaba okuyucu!

iyi günümde kötü günümde,
hastalığımda sağlığımda yanımda oldun.
-evlilik gibi bişey mi olm bu yoğusa?!-

 hadi şimdi isim bilgini çalıştır da benim durumuma bi el at hemi?

kız ismi, şöyle naif, değişik,
mümkünse manası hoş bişey.

ben gelen yorumlara uzuun uzun cevap atmiyim,
sen yaz ben listeleyeyim olur mu?

zira beynimin yetmediği yerdeyim.

biliyorum, yardım edersin ki sen ^^
öperim :*
7.6.14 7 yorum

hello my love, it's getting cold on this island..


üşüyoruz reyiz!

olm hani yaz gelmişti?
bu haberi verene
"git bas bakiyim toprağa, basabiliyon mu?! ha?!
buz gibi lan buz gibi" diyesim geliyo.
dürüst olun, haber veriyonuz size güveniyoruz.

sanki sonbahara yeni girmiş gibi
yağmur - battaniye - kahve üçlüsü,
ana evine gidince kahvenin yerini çayla değiştirmeler,
üşüyon mu nan diye dönüp dönüp bebeğe sormalar.

hayır madem ısınmayacaktı, niye kandırdınız?

panik manik dinleyip eğlenirken
yine hüzünlü şarkılara dönüş yaptık.

kooptu, blonde redheaddi,
efendime söyliyim kadife sesli kim varsa
loopa alıp gözlerim dolu dolu dinliyorum.

hayır sorsan yevrum kuzum derdin ne,
gözlerin neden sık sık doluyor,
eksik bişey mi var hayatında diye, yok.

yanlarım bile ağrımıyo öyle sağlıklıyım.
(yanlarım var artık benim, ebet.)
midem artık normal şartları bulantı kabul ettiği için
o da sıkıntı değil.
işten güçten başını kaldıramıyo desen
afedersin camış gibi yatıyorum. 
ama yok, böyle bi sürekli gözünün yaşı kenarda bekleme hali.

görsen derdimin dermanını aramak için
sosyal ağların altını üstüne getirirsin.

bulutların üstünde,
elimde battaniyemi sürükleyerek yürümek istiyorum.
orası daha sıcaktır,
dimi?





4.6.14 17 yorum

pinterest pinterest gel bana, senden gayrı el bana.

gummornin okuyucu!

ben ki ömrü hayatı boyunca pembe renkteki herşeye
"ıyk" "böyk" "öö ne biçim de"
tepkileri vermiş insanım.

hele tikilerin çantasında, tokasında,
tayıtında görmekten nefret eder hale geldim.
bi de sarı saça tebeşirle yapılan pembeler yok mu,
evlerden ırak..

pembe eşyam çok azdır,
hediye verdiğim pembe eşya da yoktur.
bana zaten kimse pembe bişey almaz.

pamuk şekerin mavisini aratırım,
renk körü olaydım da turkuaz göreydim diye dua ederim,
yaptığı çağrışımlardan dolayı panjurlardan nefret ederim.

birinin ağzına hiç açıklama yapmadan çarpma hakkın var deseler
pimbe diyen insanı tercih ederim.
harry potter en sevdiğim seri değilse
sebebi dolores umbridge'dir.

pembe mıymıklıktır!
 
bak anla aramızdaki münasebeti.

şimdi bebe kız olunca ben kendi kendime
oda için renkler düşünmeye başladım.
dicen ki niye kendi kendine?

envere mor nasıl desem satanist gibi der,
mavi nasıl desem yemek yiyorum sema der,
sarı nasıl desem hm güzelmiş ne için der.

hadi diyelim ilgilendi fikir verdi,
ben "ayy ne biçim de of şöyle olsuun" diye başlarım,
konu "prenses mi lan bu" diye sonlanır.

dedim benim sadık yarim pinteresttir.
girdim bi dolandım fırlandım
sarılardan girdim grilerden çıktım
dünya kadar fikir edindim.

sonra bi de instagramda neler varmış derken
elanınbahçesi'nin dünya tatlısı atlı karıncalarıyla karşılaştım.
serpil hanıııım noooolur bana da bundaağn diye ağlayıp
altın sarılı pembelisini buldurdum,
ilk oda eşyasını da edinmiş oldum.


gitti pinterestteki onca araştırma..

neyse gördüğüm tüm odaların bebeklerine
allah analı babalı büyütsün diye dua ettim,
kârlı çıktı yine keratalar.

neticede
-bebenin adını netice mi koysak?-
 bi bilekliğe göre üst, çanta, ayakkabı eşarp alıp
tüm kombini oluşturan bi insan olduğumdan
juniorın odası için de ana çıkış noktasını
bi atlı karıncaya dayandırmakta hiç sakınca görmedim.

seçimimi yaptım okuyucu,
herşey krem olsun detaylar pembe ve altın sarısı dedim.
şimdi sıra bunla ilgili fikirlerde,
o da hemen yeni postta gelecek, sıcak sıcak.
 
ama sen de yardım et bakalım!





 
3.6.14 16 yorum

hayat ne kadar oh la la!

 
 
buongiorno principessa!

uzuun zamandır eski performansımdan eser kalmadığının farkındayım.
allahın bildiğini okuyucudan saklayacak değilim.

sor bi neden?

eskiden okulda mikemmel ötesi bilimsel araştırmalarımın arasında
muhakkak bi halini hatrını sorardım,
şimdi okula uğradığım yok.
ama valla aklıma geliyon,
yeminlen.

evde desen bi sürü iş var.
tabi bi de "midem bulaniyoo" diye bağırınıp bütün gün yatıp
enver gelmeden yarım saat önce kalkmamın da etkisi büyük.

evi sil süpür
bi gayretle yemeğe giriş,
  eline sağlık demenin lüks sayıldığı yemeğini ye,
sonra mutfağı topla,
evin yüzünde çok işin varmış gibi yoğun yoğun dolaş derken
günü yatmadan önce bi ütü de yapayım da dur diye bitiriyorum.

bu arada annemi halamı dedemi gün aşırı ararken
ay okuyucu napıyo acaba diye sormuyorum değil.
allah seni inandırsın vicdanım sızlıyo.
onlar diyorum en kötü günümde güldürdü beni,
en zor anımda hediyeler yolladılar,
olm adamlar blog star seçti daha napsın.
 
affettircem kendimi, geliyom dur.
 
bi kendime geldim okuyucu.
dicen ki ne oldu?
bilmiyorum öyle bi haftasonu gittim evden,
ailemle kaldım yine cümbür cemaat.
kuzenlerimle yattım, halama doydum falan
dedim ki kızıım senin ailen sana yetmiyo mu?
ailene hiç utanmadan, böyle yüzünde dolu dolu bi gülümsemeyle
karşılarına çıkarabileceğin bi damat getirdin mi?
karnımdan bile "ebeet" sesi yükseldi.
 
e o zaman, bırak allasen kim senle ilgilenmiş
kim ilgilenmemiş.
senin dedim sevgi stoğun var, ömürlük o.
başım sıkıştı desen gel bakiyim buraya diyecek halan, amcan,
dedelerin var.
anan baban zaten iyi ki var.
bi de kardeşin var, daha nolsun?
 
olgunlaştım okuyucu.
tabi bunda kitaplarından faydalandığım adem güneş'in de payı büyük.
 
ben o kadar önemsemezdim ama
bebenin psikolojik gelişimi anne karnında tamamlanıyomuş.
 
annem derdi üzülme, kızma,
bak beben hissediyo.
hadi ordan be ben niye hatırlamıyorum senin üzüldüğünü derdim.
hissediyomuş..
tabi annemin sakalı olmadığından inanmadım,
sahi, adem güneş sakallı mı?
 
yine evlenmeden önceki gibi,
beni sinirlendirmek için doğa üstü gayret gösteren bazı insanlara
adeta ingiliz kraliçesi zerafetimle
ahlak dersi verme hedefindeyim.
 
avcumun içine bi çizgi çektim,
diyo ki bana;
"kibar ol, muhatap alma, görevlerini yerine getir."
 
dönüp bi düşündüm,
eşimden imtihanım yok, anam babamdan imtihanım yok,
rabbim henüz evlatla da sınamadı.
 
oh la la!
 
(zöge: bu pozitifliğin hormonlarımlan hiç alakası yok,
ben kendim olgunlaştım bi kere.)
 
 
 
;