buongiorno okuyucu!
ben bu kadar muhalefet adam görmedim.
işi gücü yokmuş gibi
mutfaktaki karatahtaya, benim gülen kapkekimin yanına
muhalefet çizmiş.
allam sabah sabah ne güldüm..
o kadar güldüm ki bizi evden atabilirler.
şimdi dicen ki karatahta neden pembe?
daha önce çok zarif bi hanımdan bahsetmiştim,
instagram'da elaninbahcesi kullanıcı adına sahip.
kendisi beni çok mutlu eden bişey göndermişti,
böyle renk renk yapıyo karatahtaları,
çok şirin dimi ^^
ayrıca adres falanla ilgili yazışmalarımızda
o kadar nazik, o kadar naif biri olarak canlandı ki gözümde
sorsan derim filiz akın.
eskisi kadar çok burlarda olmadığımın farkındayım.
tez yazıyorum olm!
dört sayfa falan oldu, hee ne sandın?
işte bugün de bitiririm diye düşünüyorum
-ümit fakirin ekmeği-
hepi topu 120 sayfa falan lazım.
olmadı naber senden naber yazarım.
bebikin odasını bir atlıkarıncaya göre dekore etme fikrine de
tamamen kendimi kaptırmış durumdayım.
enver coyiye o ingilişhom senin, bu nevresimci benim
aman da burda kumaşçı diyerek
köşe bucak toz pembe ve beyaz, düz çizgili,
ama şöyle öf ne biçim de şık bi kumaş arattım durdum.
yok anacım.
bebek için bakıyon ya, illa bi köşesinde bi barbi,
ortasında bi vinks.
"ama yaağni bebek ürünleri hep böyleeğ" diyen
mıymıy tezgahtar da
-satış sorumlusu değil inadına. tezgahtar tamam mı?-
içimdeki dilberayı ortaya çıkarıp
herkesi "zorunda mıyam?" diye terslemeye başlayınca
dedim kızım senin sadık yarin yüncü dükkanıdır.
gittim atlıkarıncama uygun yünlerimi seçtim,
evin her köşesine itinayla yaydım.
battaniye örcem ben bunlarlan enver dedim,
altına da işte kaplamasını yaptırırız
yatak örtüsü gibi oyy ne şirin dedim.
ikinci çocuğa mı dedi.
adam haklı, kasımda kendisine başladığım bi atkının
daha üçüncü sırasına gelebilmiş değilim.
yün alma işlemi sırasında kendimi kaybettiğimden
bi yumak da şundan, ay bunun adı anakuzusu muymuş
oov çok şıııık simli buuğ tepkileri verip
ablaya dükkanda ne varsa doldurttum.
sonra sanki çok hızlı ilerliyomuşum,
bi de ne biçim becerikliymişim gibi
evde ne kadar şiş varsa çıkardım.
biriyle tuba'ya bere başladım,
diğeriyle bebike hırka.
ay bunla da miki maus yapayım ben çocuğu derken
elli yün, yirmi şiş, iki üç tığ ile mutlu bi hayat sürüyorum.
bu arada bebik 761 gram olmuş
baktık paso esniyo, dilini çıkarıyo falan.
doktora dedim bunun babası da küçükken böyleydi.
he ben kaç gram olmuşum, onu hiç sorma..
ilk altı ay bi karnında bebek taşırlık belirtisi göstermedim.
eski kıyafetler falan hep oluyodu.
bebik sağlıklıydı, o alıyodu ben almıyodum.
ama zalım doktorum
"anneyi de çok beğendim bebeği de" dediği günleri çok çabuk unuttu..
tartıya çıktığım an
"yuh! iki ayda dört kilo?!"
"bu ney lan" diyerek hayatımı marula çevirdi..
ben bi bunalıma gir,
bi dilberaya bağla yine, bi evin içinde "ibrayıım" diye bağır..
ne "ama ekmek yemiyom ki"ler söktü,
"ne yok yav ne hamurişisi?" ler.
enver de "ehehe aramızda on kilo mu var nan" diyince
dedim kızım kendine gel.
ama kendime gelcek bişey bulamadım okuyucu,
zira hala azcık yiyip onu da kusmak suretiyle yaşıyorum.
neyden kesicem de almıycam?
ha?
hilmi bunu merak etti.
bu arada evden okula, okuldan eve gidip
laboratuvar kokusuylan beslendiğim günleri ço özlüyorum okuyucu.
bi kafese kapanmışlık duygusu içindeyim.
anamgil de tatile gidip doğuma iki gün kala gelirim diyince
kendime uğraş bulmaya uğraşıp duruyorum.
-tez bi uğraş değil, ısrarla uzak duruyorum.-
kafamda deli projeler var,
şu battaniyeyi bi bitiriyim oov ne kadar da meşgul olcam
uu ne biçim de neler yapıcam bi bilsen.
olacak o kadar'daki koca kulaklı deli makbuleye bağlamazsam iyi.
dur evin etrafına parmaklık taktırayım en iyisi,
içimdeki dilberayı durduramuyorum!