g'mornin okuyucu!
öncelikle hepimiz için
huzurla geçen, "HUZURA ERDİREN" bi ramazan diliyorum..
sonra heyecanla geçiyorum asıl meseleye.
chattam'dan beri beni böylesine helecanlandıran
bi kitap, bi yazar, bi seri olmamıştı.
tamam, arada dalak sağda mı solda mı diye
karıştırıyo olabilirim, ama benim de dört sene
her gün beynime işlediğim bi biyoloji bilgim var neticede.
e senelerdir birikimini yaptığım yüzlerce
polisiye gerilim kitabı da var beynimde.
birleştirince tam olarak nooluyo biliyo musun?
hayır, helva değil.
sarmal!
eğer kitabın devamı olmasaydı
bitirince kesinlikle baştan başlardım.
sana puanım 10 kanka!
bak bak bilgilerin güzelliğine bak (:
ben biyoloji gen bilgisi sevmem
ıy bu ne be böyle diyenlere ise
kesinlikle sıkmadan, öğretici bi anlatıma sahip olduğunu söyleyebilirim.
tamam, sadede geliyorum.
-----------------------------
" beni sevmiyorsun değil mi?"
"saçmalama."
"iyi de.."
"yanıtını çok iyi bildiğin şeyleri hiç sorma."
"peki neden yaptın bunu?"
dikkat kesildiğinde, iç kısımdan sesini duyar gibi oluyordu.
göğsündeki o inatçı acı.
üzüntü, acaba iç organlarının
neresine yapışıp kalmıştı?
sahip olmanın verdiği sevinci hesaplamak olanaksızdır.
fakat kaybetmenin kederini
insan yüz yıl yaşasa bile unutamaz.
göbeği gıdıklanmaya başlamıştı.
eliyle kaşıdığı halde o his kaybolmadı.
sanki o kaşıntı hissi vücudunu çok yakından takip ediyor gibiydi.
dikkatlice inceleyince, göbeğin hemen üstünde
dikilen derinin arasından bir gazete kağıdının
fırlamış olduğunu farketti.
özenle diktiği halde, küçük bir kağıt dışarıda kalmıştı.
hafifçe kan bulamış kağıt yağla kaplanmıştı.
üzerindeki yağ tabakasını silince,
matbaa harfleriyle yazılmış rakamları gördü.
okunması güç, küçük rakamlar.
üçerli iki sıra oluşturacak şekilde altı rakam.
178
136
17-8-1-3-6
R-I-B-D-G
1-7-8-13-6
B-H-I-N-G
17-8-13-6
R-I-N-G
aldığı fiziksel yaralar pek önemli değil,
galiba esas darbeyi yüreğine almış.
mai'nin görmek istediği,
erkeğin yaşadığı utancı enerjiye çevirerek
kendini geliştirmesiydi.
biraz düzeldiğini görse, içindeki dostluk duygusu
yeniden uyanabilirdi.
diğer dostları, ando'nun kendini toplaması için
ona yaklaşmışlardı.
ama miyaşita farklıydı.
birlikte hoşça vakit geçirmekten başka bir şey yoktu aklında.
"kendini topla" gibi anlamsız bir ifadeyi asla kullanmamıştı.
yanına yaklaşan bir kişi, eğer kendini toparlamasını istiyorsa
olanları unutmasına yardımcı olacak birşeyler yapması
yeterli olurdu.
gaipten gelen bir ses değildi,
"hıhıhıhı" diye arkasında alçakta bir yerden ses geliyordu.
sanki zeminden yükseliyordu.
bilgi daralarak yayılır.
virüsün karakterinde çoğalmak vardır.
stresin mide duvarlarında delik açılmasına
yol açtığı örneğine başvurmaya gerek yok.
cismi olmayan yüreğin bulunduğu durumun
vücutta çok farklı etkilere neden olduğu,
bilinen bir gerçektir.
sokaklarda yürüyen her iki kişiden birinin
paltosuyla dolaştığı o mevsimde,
kolsuz tek parça elbise giyen bir kadın
soğuk gecenin karanlığında gözden kaybolmuştu.
26 ağustos günü, güney hakone pasifikland'deki bungalovda
ilk video kaset ortaya çıkmıştı.
ando bakışlarını yeniden ekrana çevirdi.
miyaşita'nın ne demek istediğini anlamıştı,
virüsün şeklini neyle örneklemek gerektiğini soruyordu.
kıvrım kıvrım bükülerek yumak haline gelmiş olanları da vardı
ama çoğunluğu basit bir yüzük şeklindeydi.
taş yerine, çıkıntı yapan bir kısmı bile vardı.
mai'nin vücudunda doğumun hemen sonrasına ait izler bulunmuştu.
iyi de mai ne doğurdu?!
miyaşita, çok sıradışı bir durum olmadıkça
teşekkür ederim demezdi.
dağıtılamayan şüpheler,
daha derin sıkıntılara yol açar.
orada oturan kadına
karanlık gerçekten çok yakışıyordu..
hey! hey!
sadako yamamura 1966 yılında öldü!
fakstan çıkan kağıttaki fotoğraflar,
tartışmasız o an karşısında duran kadına aitti.
kendi gen bilgilerini görüntüye mi çevirdi yani?
beklediğim gibi, tekrar doğmayı başardım.
rahimden çıkınca dişlerimle göbek bağını kesip
önceden hazırladığım ıslak havluyla bedenimi sildim.
sen duruma insanların gözüyle bakıyorsun,
ama ben farklıyım.
şöyle ki; bir insan ölecek
yerine bir sadako yamamura gelecek.
artısı, eksisi sıfır.
ortada hiç bir sorun yok.
son olarak birşey daha öğreteyim,
insanoğlunun neden kültür açısından geliştiğini.
insanoğlu çok sıkıntıya katlanabilir,
ancak can sıkıntısına katlanamayan tek canlı türüdür.
işte herşeyin çıkışı bu nokta.
Ne kadar miğde bulandırıcı bir başlık öyle, inşallah kitap öyle değildir
YanıtlaSilkitap bir haarika!
YanıtlaSilo nasıl başlık yaa:D bığğğ
YanıtlaSilvar ya of of nası güzel bi kitap. ya da ben midesizim, bilemedim. ama kitapta bundan daha fazlası var. bak mesela bi tane
Siltamam, tamam, sustum.