melaba okuyucu!
uzuunca bi süre sonra, kendisini terkettiğim insanlığıma
az da olsa kavuşabilince döndüm geri biloğa.
naaber?
malumun istegramdı sinepçetti derken bloglar, siteler unutuldu.
bi zamanların mesenesi gibi kaldık bloggerlar olarak.
uzuun uzun dertleştiğimiz, fikir aldığımız,
buraya bi cümle yazıp on maille karşılık bulduğumuz zamanların yerini
"pembik geberik gelinin sofrası" temalı fotoğrafların altına atılan
gözünden kalp çıkmalı emojiler aldı.
eygidimey.
hayır işin tuhafı beğeniyolar anacım.
ben zamanında insanları anlamadığım, kalbimin kırıldığı,
içinden çıkamadığım durumları sana anlatırdım.
yorum yapardın, mail atardın, kız telefon numaranı versene mesaj atıyım derdin.
tamam, genelde vermezdim ama olsun ilgileniyodun neticede.
istegrama bişey yazıyosun için yırtılmış böyle,
gözünün pınarı kurumuş ağlamaktan,
allaşkına bi bilen açıklasın bu durumda napılır falan diyosun
bakıyosun ellidört beğeni.
vaktim olsa hepsine direkmesaj atıcam neyini beğendin
çok beğendiysen allah da senin başına versin mi diye.
ne varsa bloggerda var..
burda da postunu bin kişi okuyo iki kişi yorum yazıyo ama olsun,
biliyosun ki ana sayfadan okuma linkine düştüyse o kişi
yorum yapmak üzere girmiş ama vazgeçmiş.
olsun diyosun, canı sağolsun, kardeşim benim eyvalla.
neyse ben döndüm işte.
bunun tabi ki konuşucak kimsem olmadığı için yazma ihtiyacı duymamla ilgisi yok.
ay nerden çıkarıyosun..
ne çok şey yaptım bu arada bi bilsen,
ne çok kitap okudum, altını çizdim.
ne çok film izledim, ne çok beril büyüttüm.
ankara'da çok yalnız kaldım, içerde düşünmek için çok vaktim oldu.
şaka nan şaka mal gibi yattım çıktım.
bunca zamanı bi cümleyle özetle dersen "hadi ordan" derim.
üç hak verirsen
"ankara berbat bi yer"
"berilin ağzını yerim"
"yaşasın torku banada" diyebilirim.
taşındık, yerleştik, semt olarak eryamanı seçmekle fevkalade bi karar verdiğimizin
farkına vardık.
ama geldiğimiz günden beri istanbula dönmenin hayaliyle yaşıyoruz.
enver ilk hafta gelen misafirlere
"sema alışamadı ama kırk gün yani bunun süresi,
kırk gün geçsin alışıcak" falan diyodu.
ikinci ayın sonunda "gidek mi hacı istambula biz" demeye başladı.
ben alışırım okuyucu.
çok yalnız kalmaya, akşama kadar kimseyle konuşmamaya,
gidecek bi yerim olmamasına, bi turlayacak caddenin bile yoksunluğuna,
aradığını bulamamaya, ihtiyaçlarından mahrum kalmaya,
ailemin yüzünü görmemeye,
arkadaşlarımın buluştuğunda ben üzülmeyeyim diye ortak gruptan yazmamasına,
ailemin topluca bi yere gittiğini bana söylememesine,
hevesle doğmasını beklediğim bebeklerin büyüdüğüne şahit olmamaya,
berili bi arkadaşı bi akrabası olmadan sadece bana mahkum büyütmeye,
kafamı nefes almak için sürekli camdan aşağı uzatmaya alışırım.
insanız neticede, nelere alışmıyoruz.
ama karşılığına bakıyosun ister istemez.
gül gibi mesleğini sırf devletine hizmet uğruna bıraktı bu adam,
seni de dört odanın içinde bi bebekle tek başına bıraktı ama
kimin geleceği için, hangi gençliğe bırakılacak devlet için,
sen gençliğinin bu en güzel zamanlarını sürekli mutsuzlukla geçirirken
ne için diyosun.
çıkamıyosun içinden.
sonra işin kökenine iniyosun.
mal gibi büyüdük çünkü, ergenliğimiz embesil diziler izleyerek geçti
ve bakkalda ekmek kalmasa "hmm işin kökenine inelim" diyoruz.
mesleğin mikrobiyoloji, yapabilirdin diyosun.
kendi laboratuvarını bile açardın.
öğretmenlik yapabilirdin.
yüksek biyomühendis olmana ramak kalmıştı
-hah ülkede en değeri bilinen meslek zaten-
yarım bırakmayabilirdin.
onlarca yeni dost, yüzlerce yeni arkadaş edinebilirdin.
çocuğunu sosyalleştirebileceğin bir yerde oturabilirdin,
hepsini bi kenara itip hayalini kurduğun
beyaz duvarlı, ferforje masalı o pasta atölyesini açabilirdin.
daha çok insana yardım edebilirdin,
daha çok insanla paylaşabilirdin allahın sana verdiklerini.
yüzün daha çok gülebilirdi, gücün daha çok yetebilirdi.
işte akşama kadar bunları düşünüyosun.
elinin altında dini ve insani ahlak üzere yetiştirmeye çalıştığın bi çocukla,
tek başına.
o konuşsa, düşünmezsin belki..
konuşucak bi insanın olsa düşünmezsin.
sonra camdan dışarı bakıyosun.
nefes alabilmek için.
ankaranın ayazında ayağında terlikle marketin kapısında bekleyen çocuğu görüyosun.
ailesinin belki hiç ihtiyacı yok, arsızlıklarından dilendiriyolar.
için eziliyo.
allahım diyosun şükürler olsun,
bana çocuğuma aldığımı ona da alabilme gücü verdiğin için.
geçenlerde "abla çocuğumun bezi, evde yiyecek bişey yok, kocam askerde
utanıyorum el açmaya ama..."
diyen kadını görüyosun.
hakikaten utanıyodu, ben sordum iyi misin diye.
oturup dilendiği falan yok yani.
sarıldığında arkadaki cevizci nasıl da tuhaf bakmıştı,
bi daha o cevizciden ceviz alma diye not ediyosun beynine.
kadının derdini dinlerken "tezgahın önünü kapamayın" demişti
sırf dileniyo diye iğrenerek bakıp. anlamıyoruz sanki biz.
"şurda bişey konuşuyoruz, kaldırım senin mi?
böyle bi iddian varsa belediyeye şikayet edeyim" dedim.
harikalar diyarının ordaki gimsanın önündeki seyyar satıcı bu,
kışları da balık satıyo.
nezaketsizlerden alışveriş yapmama düsturunuz varsa diye ekleyeyim.
"belli mi olur sen çok zengin olursun bana yardım edersin" derken kadına
allahım diyosun şükürler olsun,
bana kimseye "çocuğumun bezi, evde yemek yok" dedirtmediğin için.
elinden hiç düşürmediğin istegrama bakarken
bombayla yıkılan evinin enkazından çıkmaya çalışıp
kanlı bi battaniyeyle saçını örtmeye çalışan mümine kardeşini görüyosun.
allahım diyosun şükürler olsun
evimde sağlıkla oturabildiğim için.
suriyeli bi çocuğun video görüntüleri geliyo gözünün önüne.
aklına ne geliyo ilk die soruyolar, "ekmek" diyo çocuk.
ekmek yahu, ekmek.
senin on çeşidinin önünden geçip istediğini seçtiğin,
binlerce evde fazla alındı diye atılan,
makinesini bile alabildiğin ekmek.
neyin hesabını nası vereceğinden korkuyosun,
ama allahım diyosun şükürler olsun beni, ailemi, evladımı bu duruma düşürmediğin için.
tamam, alışkın olmadığımdan yokluğunu çekiyorum
manevi bi sürü şeyin.
ama biliyorum ki allah feraha kavuşturmak için veriyo bunca sıkıntıyı.
ya diyorum istanbulda kalsaydın, ölseydi enver.
allah seni korumuyo mu zannediyosun buralara göndererek?
incir çekirdeği kadar beynin var onun da yüzde ikisini ya kullanıyosun ya kullanmıyosun,
ne ayaksın ya ne şimdi senin derdin diye başlıyorum.
kendinle kavga etmek düşünmekten daha az zarar veriyo çünkü.
işte böyle bi hal içindeyim okuyucu,
yüzüm pek gülmüyo.
nefes alır gibi kolayca ağlayabiliyorum herşeye.
eve, berile, işe güce yetişemiyorum çoğu zaman.
saçlarımın uçları kırıklarla dolu, alnımda kırışıklar var.
göz altlarım uykusuzluktan mor hep,
sürekli kötü rüyalar görüyorum.
kendim için istesem de yapabileceğim bişey yok burda,
daha da kötüsü istemiyorum kendim için bişey yapmak.
elimde tonla para olsa almak istediğim,
günlerce boş vaktim olsa yapmak istediğim
tek bişey bile yok.
mutsuz bi anne olmak istemiyorum,
berilin yüzüne gülümseyerek bakmaya çalışıyorum her saniye.
sabrımı tüketmemeye, onun bebek olduğunu unutmamaya çalışıyorum.
ama kendimi, insan olduğumu unutuyorum.
çünkü isteklerim, amaçlarım, hedeflerim o kadar sıfırlandı ki
beni mutlu edecek bi yere varamayacağımın farkındayım.
allah içinden çıkamayacağım bi sorun verir diye korkuyorum,
isyan etmiyorum.
dediğim gibi, şükrediyorum.
dayanamayacaklarıma hamdediyorum.
geçicek biliyorum, mutlu olmak için gerekli gücü bulurum ben yine.
sadece acıtarak geçsin istemiyorum.
Bir solukta okudum yazıyı özlemişim böyle yazmalarınızı ama bu baya bi doldugunuzu gösteriyo ben de yaşadım ve yaşıyo sayılırım ve hemde istanbulda yaşıyorum bunu az çok anlıyorum yani sizi zor alıştığınız şeylerden öylr ansızın kopmak bilmediginiz bi yerde yeniden hayat kurmak bazen sadece cocugunuzla dertlesmek siz agladiginizda gözünüzün icine bakip sizi nasil mutlu edecegini bilememesine karsilik mutluluk oyunu oynamak ama saglik ve huzur yerinde olsun hersey geliyo yitip gidince biseyler mumla arasankz bulamiyosunuz ahh benimde babam bensiz bi yerlere gitseysi bende kiskansandim diyosunuz ama neticede insanliktan cikmamak icin degilmi mucadelemiz biz insanliktan cikarsak nasil insan yetistiricez bu topluma sizin bizim gibi insanlarin yetistirecegi cocuklara bu toplumun cok ihtiyaci var benimde yasadigim yer istanbulun dışında cok büyük bir site insanlarin hepsinin hayran kaldigi cogu zaman ama 7 aydir nerdeyse haftanin 3 gunu ben napiyorum burda yaa nasil yasiyorum Allahda sabrimi nasil arttirdi şükürler olsun demekle geçiyo cok insan var etrafimda aslinda yeni olmamiza ragmen ama güvenebilecegim tek kisi varmi suan cix derim size akraba bile var ama guven yok şükür ki eşiniz yanınızda ailenkze bi telefon kadar uzaksınız berile bir nefes kadar yakınsınız rabbim içlerimize feeahlık versin inşallah bi nebze işe yararsa ne mutlu Allaha emanet olun ��
YanıtlaSilgune bu yaziyla basladim ben kuzunun annesi, allah sabrimi nasil artirdi sukurler olsun dedim. dun geceyinde sizin maille kapatmistim, sabah aksam bir doz iyi geldi :)
SilAnkara bir sevimsiz memleket! İstanbul bir güzel memleket ama bir kalabalık, bir telaş, bir koşa koşa geçen zaman! en güzel memleket doğduğun, büyüdüğün memleket yine de, benim için Yalova! Kimi için Ankara, kimi için İstanbul..
YanıtlaSilAma benim de en çok özlediğim yıllardır etrafımda bir akraba, yakın olmayışı, çocukları bir saat emanet edebileceğimiz bir tek Allahın kulu olmaması...
Öyle ya da böyle geçiyor günler, sabırla, şükürle ama en çok da çocuklarımızın büyüdüğüne şahit olmakla, hep güzel günlerini, anlarını görme umuduyla...
Özlemişim yazılarını, ne iyi geldi sabah sabah..
O "pembik geberik gelinin sofrası" kopardı beni yalnız :)))
E madem öyle daha sık yaz sen de ;)
ya o kadar ayni fikirdeyim ki, geldigimizden beri envere yalovaya ciksa tayinimiz ne guzel olur, hem sakin sakin yasariz hem istanbula gideriz yarim saatte diyorum. senin yorumunu okusa guler kesin :) kiz yalovada komiser mi var tayin oraya ciksin diyo, bursaya kadar hedef dusuruyoruz :D sirnak cikcak gorcez gunumuzu (:
SilAnkara'da olsam dedim şimdi, bir kek yapıp gitsem bu anneye. Tanışmıyoruz ama tanışırdık, çocuklarımız birlikte oynarlardı. Öyle güzel yazmışsın ki kimi yerde kendimi okudum. Ama o dönemleri geçmişim herhalde, o yüzden eskilerden bahsediyorsun gibi geldi. Şimdi daha iyiyim, şükürler olsun. Aynı ferahlığı sana da diliyorum en içten duygularımla. Sevgiler...
YanıtlaSilbak aklinda bulunsun, butun samimiyetimle soyluyorum ankaraya gelirsen kek yaparim sana ben :) amin, belki mevsimin surekli karanlik olusundandir bilmiyorum aliskin degilim evde durmaya ben, bahar geldi ya duzelirim biraz belki..
Silİnsan bir şeyler için yakınmaya çekiniyor değil mi sema?
YanıtlaSilİçinde bulunduğu nimetlere edepsizlik yaptığını hissediyor.
Aynı şeyleri yaşıyoruz.
Zamanla insanın çevresi oluşuyor, her şey daha güzel oluyor.
Ama aileye hasret kısmı çaresiz.
Yazdıkların farkındalık oluşturdu bende.
Berile kardeş yap sen kardeş :)
Kim bu densiz diyor olabilirsin ama bakalım tanıyabilecek misin?
Bir de tanıyamazmışsın,
böh sana o zaman :))
hem de ne. biraz canım sıkılsa allah bugünlerimi aratıcakmış gibi hissediyorum. aileye hasret kısmı nasıl çaresiz.. dün geldiler, demin çıktılar. çıkar çıkmaz keşke gitmeselerdi dedim. diyebilicek başka bişey yok, sabah beril kalkıp odaları dolaşıcak nerdeler diye.
Silsen esraasın! (:
oyyy çok dolmuşun sen :):) sık sık yaz emi:):) şeker kızını da çok öptüm :):)
YanıtlaSilsık sık yazsam dolmazdım belki, nankörlük ettim bloggera :)
Silsemmmmaaaaaa :)
YanıtlaSilÖZlemişim. Çok hemde.
Aylar sonra ilk defa bloğa girdim. Senin sayfana tıkladım. Okudum. Muhtemelen bu yorumu yaptıktan sonra kapatıp atacağım laptopu bi kenara.
Ne var biliyor musun?
Bende senin gibi hissediyorum. Biraz farklı ama. Yavaş yavaş sosyal ahyatım geri geliyor. 657 li öğretmen olmaya alıştım sanki. Hani diyorlar ya çarkın içinde dönüyoruz. aynen öyle.
Ama benim de bir yuvam yok.
Olun istiyorum ama yanlış adama aşık oldum.
Evlilik konusunda ne ona ne kendime güveniyorum.
Rabbim diyorum yol göster. Rabbim yol gösteriyor o yoldan gitmiyorum. Burnunum dikine dikine gidiyorum her defasında daha çok kırılıyorum.
Böyle işte.
Sen öyle güzel iç dökmüşsün ki. Benim de 3-5 döküldü işte şuraya.
Çok güzelsin Semmma. iyi geliyorsun...
evlilik konusunda kim kendine tam olarak güvenebilmiş ki, güvenenlerinki yamuk çıkıyo zaten. görüyorum ben istegramdan, pek tatlısınız, sen düşünüp düşünüp beyninde çoğaltıyo olabilir misin sanki?
Silçarkın içinde dönüyoruz.. vademiz dolduğunda fırlatılıp atılıcaz çemberin dışına, yerimize yenileri geçecek, yaşadığımızın yanımıza kar kaldığını bile anlayamadan sorgu sual..niye çile haline getiriyosun ki kendine, dedim ya pek tatlısınız; hani bi avuç huzur, çocukluk, bi anlık?
sen de iyi geliyosun gece, güneş uzaktan gülümsüyo demedin mi hem (: