13.10.14 17 yorum

kendi ne kadarlık anne ki tavsiyesi ne olsun postu

gummornin okuyucu!

yavaş yavaş düzene giriyorum,
eskisi gibi yazmaya vaktim oluyo bak.

doğum sürecinde neler olduğuyla ilgili sorularına
hızlıca bi cevap vermeye çalışayım önce.

hamileliğin yedinci ayından itibaren başlayan
aman kordonu boynuna dolandı,
aman kilo kaybetti, soluna yat ye iç kıpırdama,
ha gayret sema 2.400 olunca rahatlicaz sıkıntılarından sonra
hanfendi kordonu falan bi kenara fırlatıp
3.180 gram doğdu.

annesi 13 kilo aldı,
doğumda 6, sonrasında 4 kilo verdi.
ister istemez veriyosun yani,
hamilelikte alınanlar seni korkutmasın.
eğer o süreci abartmazsan
bi ay geçmeden hepsini halledersin diye düşünüyorum.

doğum türkiye gazetesi hastanesinde oldu.
çok önyargılıydım, gitmek istemedim.
içimden "te nerde. inşallah evden oraya gitmeye çalışırken
yolda doğururum da" diye geçirmişliğim bile var.
ilk muayeneye bile "ıyy ne biçim de" diye diye gittim.
ama doktorum kendine aşık etti beni.

ben böyle nerde bi cool insan göreyim,
nerde bi çatır çatır doğru söyleyen,
ben söyliyim de gerisini sen düşün bakışı atan
ama bunu gerçekten iyi niyetle yapan insan göreyim
kafasını yutup midemde yaşatmak istiyorum.

işte doktorum figen ezen işler de böyle.

evin erkeğinin peşinden boynum içime göçmüş,
"öf ben de hiç buraya gelmek istememiştim"
"bi keresinde gelmiştim ne biçimdi"
"ben küçükken geldiydim gözüm bozuktu gözlük vermediler"
"ıy bebek ağlıyo" şeklindeki saçma sapan sitemlerle girdiğim ilk muayeneden
"olm ben var ya bunu yerim!
çok tatlı bee!" efektleriyle çıktım.

dicen ki hastaneyi niye sevmiyon.
böyle parklık bahçelik, bakımlı, mini mini binacıklı,
çalışan herkesin -istisnasız- güler yüzlü, sakin, saygılı olduğu,
bal dök yala kıvamında tertemiz bi hastane.

ama gel gör ki yamukluk bende.
ne zaman biri bana bişeye olan bağlılığından dolayı
bi dayatmada bulunsun, bişey yapalım desin,
o arada kimin ne istediğini değil
gelişigüzel alışkanlıkları falan hesaba katsın
benim beynim eriyo. isyan edesim geliyo,
allaşkına bi mantıklı sebepleri açıkla nolur diye başlıyorum.

he her durumda yine karşımdakinin istediği oluyo, o ayrı.

neyse şimdi bu postun konusu tavsiye niteliğiyse
sonuna kadar tavsiye ediyorum.

figen hanım -ki kendisine figenciiğiiim diyip bi sarılasım var-
kesinlikle normal doğum yanlısı.
belim kırık olmasına rağmen beni öyle güzel teşvik etti,
doğum sırasında "allahınızı severseniz beni öldürün ya sezaryene alııın" diye
defalarca yalvarmama rağmen
bana sakin sakin "bu saatten sonra olmaz canım o dediklerin"
diye sabırla anlattı ki,
milletin canının derdinde olduğu zamanlarında
ben kulak kabartıp o ne diyo diye dinledim.

aynı şekilde hastane personelinden doğum koçu ayşe hanım.
hastası oldum. çok şirin. keşke bizde yaşasa.
"ölücem sandığın an doğmuş olcak bak" diye ilk başta korkutsa da
"ölüyo muyum" dediğimde "ehehe yok bak doğdu" diye
berili huop diye kucağıma atan,
sonra hemen telefonuna sarılıp fotoğraf çeken,
ben doğumhanede ne olduğunu anlamaya çalışırken
"ben sana bunları whatsapptan atayım tamam mı" diyen
böyle de düşünceli bi insan.

sonra hemşireler, çalışan ablalar..
kaç hastanede sabah kahvaltı getiren abla
bebeğe baktığında okuyup üfleyip öyle çıkar?
benim için önemli şeyler bunlar,
tamam sağlıkla alakası yok ama..

doğumdan önce başta oğuzalpin annesi nesrin olmak üzere
çoğunuzu ilgiyle okudum.
kendime nasihat alayım dediğim cümlelerinizin altını çizdim.
şimdi sıra bende! laheyya!

ben hastaneye güle oynaya gittim.
enveri aradım, istersen işten çık doğum başlamış olabilir diye.
annem kuzenler halam falan panik ordusu halinde
neyi nası alsak da çıksak derdindeyken
ben alt kata kuzenime inip
"aylaynır var mı hacı?" diye sormakla meşguldüm.
neticede bi kere çekilecek fotoğraflar,
az eli yüzü düzgün olmakta fayda var.

suni sancı sanıldığı kadar korkunç bişey değil.
yani sancının normalini bilmediğim için kıyaslama yapamıyorum
baştan sona sancı serumu aldım ama
doğumdan önce çok kişiden
"ölmekten beter" yorumları almıştım.
e eh, yok öyle bişey.

doğum öncesinde pilates yapmanın faydası saymakla bitmez.
tabi karnındaki bebeği tehlikeye sokmayacak şekilde.
hastaneye bi sor,
eğer yoksa kendi pilates topunu götür.
sancıyı mümkün olduğunca ayakta çek.
yatmanın hiç faydası yok..

bi de yanında o sırada beline kuvvetlice baskı ve
masaj yapacak bi tanıdığın olsun.
halam vardı benim, yerlerde süründü allah razı olsun hakkını ödeyemem.

aklından "bana ne yapıyolar?" "şimdi nolucak" sorularını atmaya çalış.

en zor dakikalarda bile yanımdakilere
"ne yapacağınızı söylerseniz korkmam,
anlatın bileyim böylesi daha kötü" demekle meşguldüm.

doğum çok zor bişey değil,
sadece o anın şaşkınlığı, başına ne geleceğini bilememek,
arada kalbini kontrol etmek hala atıyo mu diye..

meryem otu var sonra,
inançlarına bağlıysan onu muhakkak temin et ve götür.
kolaylaştırdığına inanıyorum.

fotoğraf makinesini unutma.
bunun dışında doğum çantası için daha önce bi post yazmıştım zaten.

doğum sonrasına gelecek olursak..

çocuğuna göre değişir elbette ama
beril de dahil etraftan aldığım duyumlara göre
15. günden itibaren ufak ufak düzene giriyo bebek.

banyo yaptırırken kürek kemiklerinin arasını ovalarsan da
kirpi dikeni gibi avuç içi kadar bi alanda
siyah siyah dikenleri çıkmaya başlıyo.
uykuluk onların adı,
inanmayanı çok ama biz denedik,
babaannem de hepimizden çıkarmış zaten.

on on beş gün arasında dışarı doğru iyice çıkıyolar.
ben sonuncuları dün elimle çekip çıkardım,
azalmaya başladıkları günden beri de uykusu daha düzenli.
arada böyle kocakarı inanışlarım vardır.
ama dene, çıksın. içerde kalıp nolucak.

son olarak mama vermemek ve sallamamak konusunda
direnebildiğin kadar diren çocuğa karşı.
sessiz olun uyuyo cümlesi kurma bence,
sonra hep sessizlik gerekir.
her şarta alışsın, herkesin kokusunu alsın.
fanusta yetişen çocuk sevmiyorum ben,
bak mikrobiyoloğum da buna rağmen böyle.

ama herşeyden önemlisi, herkesin çocuğu kendine.

rabbim tüm isteyenlere evlat,
anne olma kabiliyeti, daha huzurlu bi aile ortamı,
yeterince sabır, kuvvet nasip etsin.

sabah yedide yazmaya başladığım post
an itibariyle son bulduğuna göre
beril hanıma da sükunet nasip etsin (:

öperim :*







11.10.14 35 yorum

bazen avcunun içindeki bi el; tutamadığın tüm ellerin özlemini giderirmiş okuyucu.


okuyucu, ben geldim!

hep ben geldim dediğimde bi dolu, bi fazla,
bi uzun uzun yazarak gelirdim ya;
bu sefer bildiğin iki kişi geldim.

beril sare de geldi.
-bi küçük terazi daha doğuramadım!-

uzun uzun yazamadım,
bırak bloğa girmeyi
bazen saçımı tarayacak zamanım olmadı.

maillere dönemedim, yorumlara bakamadım.
merak edip soranlara cevap veremedim.

ebet, her yeni anne gibi şaşkın ve yoğundum.
beni merak ettiğin için çok mutlu oldum ama,
dedim ki yanıbaşında olup sormayanlar utansın kızım
senin yüzünü görmediği halde kardeşi olduğun insanların var.
bakarsın ahirette komşu olursun, belli mi olur?

on dakikalık bi normal doğum sonrasında
çok üzmeden yormadan benim oldu beril sare.

insan sancıları sona ermiş, doğumun bittiğine inanamazken
etrafında onca ışık, onca insan, onca koşuşturma varken,
ne düşünürmüş onu öğrendim.

demek ki ölmemişim diyosun.

bedeninden henüz kopmamış, göbek bağı bile kesilmemiş bi bebek
haykırışlar içinde kucağına verildiğinde
ne söylersin onu öğrendim.

kime benziyooooğğ diye bağırıp tüm ameliyathaneyi kendine güldürüyosun.

yanında ailesi ve arkadaşları olmadan bunları tek başına yaşayanların
ne kadar şanssız olduklarını öğrendim.

binlerce kez şükürler olsun diyosun.

manevi yükümlülükleri almak istemeyenler için
artık üzülmemek gerektiğini öğrendim.

benim için daha önemli bişey var diyosun.

uykundan, yemenden içmenden, görünüşünden,
fikirlerinden daha önemli birinin varlığına alışmayı öğrendim.

o olmasaydı napardım diyosun.

anne olmayı öğrendim diyemem,
insan ne zaman ne şartlar sonrasında anne olur
onu bile tam olarak kestiremiyorum.
ama şu 20 gün içinde daha fazla sabretmeyi öğrendim.
iyi bi başlangıç sayılır dimi biraz bence?

dengem bozuldu, ebet.
 
 bi kere hayatımda hiç bu kadar uykusuz kalmamıştım okuyucu.
nerde uykusu bölündüğünde sinirden deliye dönen eski semmma,
nerde küçücük bi mırıldanmayla ayağa fırlayıp
anneciiiyyyiiim diye cikcikleyen şimdiki semmma..
seneler insanı kelebeğe dönüştürüyo azizim.

ruhum hiç bu kadar huzursuz olmamıştı.
yanındayken bile aman bişey olacak mı diye tetiktesin.

sonra bi insandan ayrılamamaya hiç bu kadar dayanamamıştım.
sarılık oldu sıpa, fototerapiye yatırdık.
böyle hemşireye verirken bi ağlamamak için
"ben bi su içiyim ya su ister misin anne" demeler,
sonra dayanamayıp ağlamalar,
bunu yazarken bile allam nolur bi daha olmasın diye gözlerin dolması..

allah kimseyi hiç bi şartta çocuğundan ayırmasın.
dinimiz amin.

karnımdayken kolaydı, doğum kolaydı,
alışmaya çalışmak kolaydı.
ama işin zor kısmı şimdi başlıyo.

uzun zamandır oturup düşünmüşlüğüm yoktu.
hayal kurmuşluğum, hesap yapmışlığım, ölçüp biçmişliğim..

ama şimdi yapılacak çok şey var okuyucu.

babasına benzesin diye dua ettiğin küçücük kara saçlı kızının
büyürken nasıl değiştiğini
ona hep sevgi dolu bakarak izlemek lazım.

fikirlerin çatıştığında kendini dayatmayı değil
dizginleyip dinlemeyi, anlamayı, belki değişmeyi öğrenmek lazım.

insanı yaşadığı yerden, sahip olduğu renkten değil
insan olduğu için sevmeyi göstermek lazım.

düzgün konuşmasa, yürümese, çok yiyip kilo almasa da olur.
düzgün davranmayı bildirmek lazım.

her sabah koynunda nefesini duyarak uyandığın için
şükrederek güne başlamayı bilmek lazım.

 sonra başka bi alemde sonsuz günlerinin olacağını anlatabilmek,
buna hazırlamak. ki en zoru..

her bebek annesinin meleği,
her anne bebeğinin.

ona annesinin kanatlarından daha sağlamlarını verebilmek lazım..

 




 
;