31.8.12 4 yorum

içecek askısından havluluk


misafirliğe gittiğimizde
havlu kullanmak en büyük problemlerden biri
neden?
manyağız çünkü.
çık elinde yüzünde suyla, nolucak.

ama yok,
mikrobiyoloji okudun ya;
illa kurulanacak.
sonra milletin kullandığı havlu da olmaz.
evde kullanmıyosun
aman üstünde ne besiyerleri ne koloniler var diye
başkasınınkini mi kullanıcan?

bak işte böyle de bi manyak olduğumdan
ben bu fikri çok sevdim.

kendi evim olsun;
birey sayısı kadar havlu koymazsam
suratımda echerichia coli üresin.
(acaba sibel üresin napıyo şimdi..
hala erkekler on kere evlensin falan mı diyo?)





23 yorum

olmadı zaytung. bu sefer güldürmedi.

bu sefer güldürmedi klişesini
sırıtmadan yazabileceğimi ummazdım.
hele de zaytung için.

zira zaytung,
benim yegane eğlence kaynaklarımdan biriydi.

"Bağcılar'da kapkaç olayına karışan 
down sendromlu bir gencin
robot resminden yola çıkan polis,
eşgale benzeyen yaklaşık 700 şüpheliyi
gözaltına aldı..."


down sendromu üzerine senelerce yazılar okudum
kitaplar, makaleler,
bilimsel araştırmalar.
 önceleri biyoloji okuduğum için
mecburiyet olsa da,
zamanla çok iyi anladım.

zaytung haberleriyle,
hiç haketmedikleri halde haberlere malzeme olan
bazı insanların durumlarıyla falan
benim de alay etmişliğim vardır
iyi b.k yemişim.

ama kromozomları ayrılmadığı için
belki de hiç istemediği bi durumda olan insanlarla alay etmek
nasıl bir mizahi kültürün ürünü çok merak ediyorum.

ne yapacaktık?
evet lan hohoho ne kadar da benziyolar
çokomik mi diyecektik?

ne mizah, ne kültür, ne eğlence
hiçbiri böyle olmamalı.
çok yazık.

dalga geçilen down sendromluların benzerliği değil
türk polisi tutumu denmiş;
bence malzeme olmamalıydı.

lisan münasip oldukça herşeyle dalga geçilebilir denmiş,
bu cümleyi kuranın zihniyetine tüküreyim.

apaçilerle de dalga geçildi,
onlara gelince mizahtı denmiş;
o onların tercihiydi. ama down sendromu?

neyse; ben şahsım adına çok kızdım.
he kimin umrunda?
elbette kimsenin.

ama zaytung benim için bir kez daha
kendi sloganını onayladı..

"ZAYTUNG: dürüst, tarafsız, ahlaksız haber"







5 yorum

dido - sand in my shoes.. ..meali: kundurama kum doldu atmaya kürek gerek


hep yaza döndüren şarkı..
yine, yazı bekleten..








30.8.12 5 yorum

zafer bayramı hakkında..

 bloggerda yüzlerce post,
sözlükte binlerce entry,
webde milyonlarca yazı var zafer bayramıyla ilgili.

benimse üstüne eklemek istediğim bir iki şey var
müsaadenizle.

30 ağustos,
samsun'a ayak basmaktan
veya millet meclisinin açılmasından
çok daha farklı bir bakış açısıyla,
çok daha ince bir ihtimamla 
kutlanması gereken bir bayram bence.

nefsini bir kenara itip ayakta ölmeyi,
başkasının önünde eğilerek yaşamaya tercih eden
binlerce insan sayesinde kazanılan;
 yeni bir ülke olarak kurulan değil,
küllerinden yeniden doğan bir ülkenin
zaferinin kutlanması..

ordunun bayramı değil,
askerlik görevini tam anlamıyla yerine getirmiş
şehitlerin bayramı.

kabotaj bayramını bile kutlayan milletimiz
aslında ne kadar anlamlı olduğunu unutmakta..


görüş farklılıklarını tartışmaktan,
kılık kıyafet konusunda saçmalamaktan,
hiç bir halt yapmayıp
sadece yapana çamur atmaktan ibaret hale geldik
bugünün toplumu olarak.
ve bunları rahatça yapabilmemizin sağlayan
binlerce şehit yine unutuldu.


neden savaştılar?
tanımadıkları nesiller için..
o nesillerin tırnaklarına bile daha çok önem vereceklerini bilselerdi,
ya da mesela
kendilerini katleden insanların
köpeği olacaklarını;
yine savaşırlar mıydı?

elbette.
onları kahraman yapan bu çünkü.
ve saygıyı bir kez daha hak etme sebepleri..


benim inancımı paylaşanlar için konuşuyorum;
bugün kaç kişinin aklına geldi
bir fatiha okumak?

peki zaferi "yalnızca" olimpiyatlarda altın madalya kazanmak
eurovisionda birinci olmak
şampiyonlar liginde bir üst tura yükselmek olarak gören
bunca boş beyinli insan varken
bizlere biraz daha bilinçli olmak düşmez mi?


bi de şunu söylemek istiyorum;
bilinç tüitırda o günün başlığı neyse
o günü sadece ondan ibaret saymak değil,
bunu unutmasak daha iyi olabilir.

ben kendimi de katıyorum bahsettiğim insanların arasına;
en son ne zaman yakın tarihinle ilgili
kendini geliştirdin
veya etrafındaki birine bu konuda
bilmediği birşey öğrettin diyorum;
cevabımı paylaşmak bile istemem..

istediğinize "rahat uyu" demekte özgürsünüz;
ama
bir ekmeğin bile karşılığı varken
bu dileğin bedelini
bir şekilde ödememiz gerek..


 konuyla ilgili en derin cümleleri
mahatma gandhi söylemiş zamanında sanırım;

" haydi beni bir daha tutuklayın ingilizler! 
ama tutuklamak ve öldürmekle iş bitmiyor.
işte öldü sanılan türkler, 
cenaze törenleri için hazırlanan tabutları
katillerinin başlarına geçirdiler. "
 
 bizse kendi tabutlarımızı hazırlamakla meşgulüz..








20 yorum

uu nasıl çekiyolar bu resimleri yav diyen okuyucu, bak işte böyle(:


 fotoğraf makinesinin lensine
ince bir kağıda çizip kestiği deseni içeren
yuvarlak kağıdı bantlıyo,
sonra yapması gereken tek şey
deklanşöre basmak!










6 yorum

you'r living your story..



ne kadar dusunursen dusun,
ne kadar konusursan konus,
ne planlarsan planla
kendi hikayeni yasiyosun.

inandiginin, sana yazdigi hikayeyi.

istersen gunlerce agla,
gecelerce uyuma.
etrafinda basinin etini yemedigin kimse kalmasin.
"olacagina varir" diyen hep hakli cikiyo.

o zaman anliyosun,
senin ani yasayarak mutlu olmaktan baska
secenegin yok.
ve belki de en guzeli boyle..










29.8.12 13 yorum

pembe altın çıkmış, kapışın(:

moru, siyahı, mavisi falan da üretilmiş
ben pembeden nefret ederim,
al senin olsun(:




 


1 yorum

ne kada da doğal bi o kada nihale!

demin düşündüm de
(arada böyle zekiliklerim olur.)
nihalenin adı neden nihale diye.
çünkü başka işim, gücüm, derdim yok.

sonra dedim hadi nihale nihale de,
nevale neden nevale?
amaan içinen çıkamadım.
(bkz: saçmalamanın dibine vurmak)

neyse işte, bak bu resimdeki çok dekoratif
 ben istanbul'a döneyim de yapayım




 
2 yorum

l&m pazartesi 19.50'de!

ben yine bu fragmandan
hiçbişey anlamadım:D





 
5 yorum

beni bile mutlu edebildiyse bu video.. single ladies!



bir glee insanı olarak,
eliyle L harfleri falan yaparak
bu ennnfes rakip şaşırtma taktiğini
senle paylaşmaktan onur duyarım okuyucu!

kıran kırana bi rekabetin ortasındayken
 rakip takımın oyuncuları
karakter ve cinsiyetleriyle hiç alakası olmayan
bi dansa başlarsa,
napardın?
(:




 
28.8.12 24 yorum

rachel corrie için adalet beklendi, çok muydu?

rachel corrie,
benim davasının sonuçlandığından az önce haberdar olduğum kadın.

adına yazılmış bir tiyatro oyunu var
bir internet sitesi
hakkında yazılmış,
okunmuş, unutulmuş binlerce yazı..


17 mart 2003'te
bir filistinli doktorun evini yıkmaya çalışan dozerin önüne geçerek
dozerin üstünden iki kez geçmesi sonucu
belkemiği kırılarak öldürüldü.


international solidarity movement üyesi,
ism.
yani uluslararası dayanışma örgütü.


amerika'nın eseri olan
dünyanın karşı duramadığı bir kıyıma
amerikalı kimliğiyle karşı duran bir barış yanlısı.

dünyanın refah düzeyi en yüksek olan yerinden,
washington - olimpia'dan.
öldüğü yer ise dünyanın en yoksul yeri ilan edilen bir kasaba.

neresi olduğunu bile bilmiyoruz,
daha büyük ayıp olabilir mi bizim için?


rachel, müslüman olduğu için damgalanan bir terörist değil.
dünyanın öbür ucundaki insanları koruyayım
bu şekilde prim yaparım diyebilecek kadar deli de değildi sanırım
evini, sevdiklerini
din kardeşi bile olmayan insanlar için terkeden biri.
neden?
çünkü insan.
biz dini vazifemizi yerine getiremezken,
haksızlığa susan şeytanları oynarken
o hepimizden daha insan.


amacını da annesine yazdığı mektupta şöyle anlatmış:

"evet, yine dans etmek istiyorum, 
erkek arkadaşlarım olsun istiyorum, 
iş arkadaşlarıma karikatürler çizeyim istiyorum, 
ama bunu durdurmak da istiyorum.
 burada gördüklerime inanamıyorum, 
yüreğim dehşetle doluyor. 
düş kırıklığı içindeyim. 
dünyamızın temel gerçekliği bu olduğu için 
düş kırıklığı içindeyim. 


bunu durdurmak istiyorum.
filistin'den döndüğümde
uykumda kâbuslar göreceğimi, 
burada olmadığım için
suçluluk duygularıyla kıvranacağımı biliyorum.
bunları daha fazla çalışmaya yönlendirebilirim.
buraya gelmek hayatımda yaptığım
en iyi şeylerden biri oldu.
oraya geldiğimde deli saçması şeyler söylersem
ya da israil ordusu beyazları vurmama konusundaki
ırkçı eğilimlerinden vazgeçip
bir şey yaparsa şu yargıya varmakta hiç tereddüt etmeyin:
dolaylı olarak desteklediğim
ve hükümetimin başlıca sorumlusu olduğu
bir soykırımın göbeğindeyim." 

helal olsun dedin dimi okuyucu?
ben defalarca dedim..


rachel corrie'nin adı
12 mayıs 2010'da
bir yardım gemisine verilerek
Özgür Gazze Hareketi için Filistin'e gönderildi,
israil gemiye de saldırdı..
beklemezdiniz değil mi?
münasip yerlerimle güldüm.

peki amerika herkese ahkam keserken
kendi vatandaşı için bugün ne yaptı?
sustu.
israil,
"rachel suçluydu, atlamasaydı dozerin önüne"
derken amerika,
bizlerin yıllardır yaptığı şeyi yaptı ve sustu.


bu bize neyi gösterdi?
israil'e dur diyecek hiçbir şeyin kalmadığını.
zaten iki uçlu çubuğun iki ucuydular,
aynı olduklarını bir kez daha gördük.

rachel olanları dünyanın öbür ucundan gördü
herşeyini bırakıp
sadece insanlık için savaştı.
ben sözlüğe bunu anlatan bi yazı yazdığımda
"yahudiyi hristiyanı savunma
sen ne biçim müslümansın"
temalı mesajlar aldım.


dini kimliğimi insani kimliğimin 
önüne geçirmeye çalışıyorum çoğu zaman,
bu benim nefsimle rabbim arasındaki muhasebe.
ama bana bunları söyleyen insanların
kendilerine dönüp
peki ben ne yaptım o zaman diye sormaması,
bir hristiyanı yüceltme derken
ben müslümanım da ne b.ka yaradım bu davada
hadi bu zamana kadar yaramadım şimdi napıyorum dememesi
çok ironik..


ben şimdi ateşli bir aktivist mi olacağım?
maalesef, maalesef ve maalesef ki hayır..
çok isterdim.

bi de neyi çok istiyorum biliyo musun okuyucu?
bu ziyanın, yıkımın durmasını falan geçtim
rachel'ın müslüman olarak ölmüş olmasını
o kadar istiyorum ki..
biz din kardeşlerimiz için karpuz büyütürken
bir insanlık kahramanının
bir müslümanlık kahramanı olmasını..


ırak'ı işgale giden dostlarına,
amerika'ya yalakalık ve köpeklik yapan
biz de dahil tüm diğer milletlere,
din kardeşi açlıktan ölürken
paramı nerelere harcasam diye düşünen biz aciz müslümanlara karşı
(söylemekten utandım..hadis bile var ulan.)
tek başına kutsal topraklarda
hayatını feda eden bi kadın.

paranı aklamak için
her şehirde bir okul açmak mı hizmet?
oturduğun yerden
dinimiz böyle emretti demek mi?
bak sadece buna gücün yetiyorsa,
o zaman hizmet ehlinin en üstünüsün.
ama çoğumuzun gücünün
çok daha fazlasına yeteceğini biliyorum.


don kişotluğun sökmediğini biliyorum.
israil'den neden daha fazla nefret etmem gerektiğini.
otu çöpü filmlere konu eden hollywood'un
neden sessiz kaldığını.
ara ara rachel'ın yazdıklarını
tekrar okumam gerektiğini.
rachel'dan çok daha fazlasını yapan bazı müslümanların
çok daha acımasızca öldürüldüğünü.

bu kadına ve daha fazlasına borçlu olduğumu biliyorum.
 hayatıma anlam katmam gerektiğini.


bir de bu yazımın prim yapmayacağını,
makyajlı bir surat yerine
rachel'ı gören çoğu insanın
açıp okumayacağını
çok daha fazlasının tanımayacağını biliyorum.

ama yazdım.
bloğumun sağ tarafına koyayım
her gün bakayım
ne arakan gibi olsun, ne suriyeliler gibi,
unutmayayım diye.

ben bu yazıyı,
kendim için yazdım.




4 yorum

sade kahve'nin kırlentleri


2 yorum

koca bi günün özeti..

hani bazı bloggerler 
bugün bunu yaptım temalı yazılar yazıyo ya,
şuraya gittim,
buraları gezdim diye.
sonra üstüne aldıklarının resimlerini
gösteriyo bize;

benim de dünümün özeti var;
öğlen 12den
akşam 8e kadar.
aynı şezlongun üstünde,
aynı ruh halinde,
sanırım sol kolumu bile kıpırdatmadan.

arada iyi oluyomuş
kendini soyutlamak..

bi de böyle kafan karışıkken
duyduğun her sözden,
dinlediğin her şarkıdan,
okuduğun her cümleden
gördüğün her başlıktan
kendine pay biçiyosun ya..













27.8.12 7 yorum

öyle şeyler öğrendim ki, saçıma ak düşse yadırgamam..

gecenin beşi
galiba nefes almayı unuttugum
napicam lan ben diye
kara kara düşündüğüm,
ders aldigim, nasihat dinledigim
saatler suren bi konusmanin ardindan
evdeyim.

aslında bugün icin cok eglenceli resimlerim vardi
cekerken sahiden eglendigim,
aksama bloga koyayım da okuyucu gülsün eğlensin dediğim.

ama ben bugun çok şey öğrendim.
sanıyorum yuzlerce sayfa yazsam 
aktaramam ne demek istediğimi..

resimsiz bi yazi,
hislerimin gorseli yok zira.

ben bugün,
hayatın fedakarlıktan ibaret olduğunu öğrendim.
eger birini mutlu etmek icin fedakarlik yaptiysan
ve karsiliginda mutlu edilmediysen
kendi kendini terapi etmeliymissin.
ben bunu allah rizasi icin yaptim diyip
kendini mutlu etmenin bi yolunu bulmaliymissin.
kendimizi bile kandiriyosak
niye yasiyoruz?

sonra anne sozu dinlemek gerektiğini öğrendim.
annen otuz bin kere tekrar ettiyse
bak kizim bu insan senden hoslanmiyo
sen ona en yakinin gibi davraniyosun ama
yapma bu enayiligi dediyse,
bi yabancinin gelip
kizim senin icin cok üzülüyorum yazik
bu kadar ici disi bir olma demesini bekleyecek kadar gerizekali olmaman gerekiyomus.
kendimiz olamayacaksak
niye yasiyoruz?

bi insani ilk goruste sevmezsen
sonra ne olursa olsun yaklasmaman gerektiğini öğrendim.
ve eger biri biseyi istiyosa,
birak o yaklaşsin demeyi.
insanlarda samimiyet denen seyin zerresi yokken
tüm samimiyetini ortaya sermenin
hic gereği yokmus.
hislerimizi dizginliyosak
niye yasiyoruz?

umut etmemeyi öğrendim.
en acisi da bu oldu...
ben kötülük yapmazsam
kimse de bana kotu davranmaz diye düşünmemeliymişim.
insanlarin aklinda fesatlik varsa
senin yerine baskalarini
kendi statülerini yükseltmek
ya da sırf kendilerini mutlu etmek icin düşünüyolarsa
ben kendimi sevdiririm demek bi ise yaramazmis.
neyse oymus,
umut etmek aptallıkmıs.
sevdigimiz kadar sevilmeyeceksek
niye yasiyoruz?

ben mutlu olmak icin yapiyorum
ya da o mutlu olsun diye yapmicam demek yerine
yalnız allah rızası gözeterek,
yalnız kulluk gorevini layıkıyla yerine getirmek icin
biseyleri tercih etmek gerektigini öğrendim.
kisiliginden ödün vermeden.
yaptigimiz kulluk bizi mutlu etmiyosa
niye yasiyoruz?

ben bugün,
aslinda bildigim seyleri
beni hic tanimayan birinin agzindan duyunca
aglamamak icin kendimi tutarak
konuşmayi öğrendim.
hani boyle umuyosun. inaniyosun.
aman canim hersey cok guzel olur diyosun
sonra tecrubeli, birikimli,
en onemlisi de ilim sahibi biri cikip
gerizekali misin kizim sen diyo ya;
iste o an gozyaslariyla akciger hacmi arasindaki ters orantiyi öğrendim.
zirlarken nefes alamayacagimi,
nefes alamazsam konusamayacagimi,
konusamazsam..
hislerimizin bi tercumani yoksa
niye yasiyoruz?

bi de bi cumleye takili kaldiysan eger
on kafadan saatlerce bir suru ses ciksa da
hicbirini umursayamadigini öğrendim.
sindiremedigin, beyninde dakikalarca dönen o cumleyi
kafandan atmadigin surece ne sen varsin,
ne etrafındakiler..
hazimsizlik yapacak insanlarin arasındaysak
niye yasiyoruz?

yasimdan, boyumdan, tecrubemden,
tanidigim bildigim herseyden buyuk
kocaman, koskocaman secimler yapmam gerektigini öğrendim.
nefsimi azdirmadan,
kendimi dizginleyerek.
dogruyla ideallerim arasindaki ince cizgiyi cekerek.
ideallerimiz dogru degilse
niye yasiyoruz?

ben bugun politik olmayi öğrendim.
bazen samimiyet yerine yalnizca havadan sudan konusmak gerektigini.
sirf soylediklerin kullanilmasin diye.
canin yanmasin, suistimal edilmesin diye.
susarak konuş,
susarak anlaş,
susarak sevdir kendini.
entrika yapacaksak niye yasiyoruz?

erken büyümemek gerektiğini öğrendim.
cabuk olgunlasip citayi yuksek tutarsan
beklentiyi karsilamak konusunda sikinti yasiyomussun..
kimsenin sorununu cozmek zorunda degilmissin,
ekmege surup yenecek kadar akli olmayan
elli altmis yasindaki insanlarin gonlunu hos tutmak zorunda degilmisssin.
bizden iki kat fazla hayat tecrubesine sahip insalardan bile
daha olgunsa niye yasiyoruz?

gemileri yakmamam gerektigini öğrendim.
etrafimdaki herkes bambaska uclarda yasasa bile
hepsi icin
orta yol olmam gerektigini.
bazi sorunlari astiysam, bazilarina gogus germem gerektigini.
cenemi tutmam gerektigini.
yalandan gulumsemeyi öğrendim
ki sanirim gunumuzde isime en yarayacak olani bu..

insan olmayana insan gibi davranmamak gerektigini öğrendim.
kimse kimseyi cekmek zorunda degilmis,
muge anli "simdi kimse kusura bakmasin"derken cok hakliymis..
bazi seyler icin iyi olmak yetmiyormus..
bi insanin suratina
sabrediceksin,yolu yok diye diye
bakmak zorunda kaliyosak
niye yasiyoruz?

peki yazdiklarim birilerinin kafasini kurcalar mi
beni sorgularlar mi
insanlar neden demekten ne zaman vazgecer diye dusunerek
nasil yasiyoruz?

neyin cabasi bu allahasen?
etrafimizda ot gibi yasarsak mutlu olacak
yuzlerce insan varken..

neyse, ben bugun
nefsimi terbiye etmeyi biraz daha öğrendim.
güvenmeyi,güvenmemeyi.
ben bugun hem güvenmeyi
hem güvenmemeyi ogrendim ulan daha ne olsun.

öyle agir ruh halleri
öyle karisik dusunceler
öyle kusmuk gibi hisler icindeyim ki
hayatimin geri kalani nasil gecer bilmiyorum..

ek olarak ismimi degistirmem gerektigini,
dilimi kesinlikle tutmam gerektigini öğrendim.
karsima gecip dedi ki cok deger verdigim biri
"yavrum sen gel bana konus
keske herkes senin kadar seffaf,
net, senin kadar durust olsa.
ama sen bana konus.
kaldiramazlar.."
ben bugun sirf birilerinin fitneligine alet olmasin diye
dilimi tutmam gerektigini ogrendim.
durust bile olamayacaksak..

yani özetle;
ümit etmiceksin,
gözü kapali yollara gireceksin
yaninda destegin var mi yok mu bilmeden.
karsiligini alip almayacagini bilemeden fedakarlık yapacaksin
seni istemediklerini bile bile
aralarında olmak zoruda kalacaksın.
sahte dostlardan samimiyet öğütleri alacaksın.
annem haklıymış diyeceksin milyon kere..

hayat bi podyum güvenle yürümeli diyen reklama değil, 
hayat toz pembe olur sen istersen,
ne ekersen biçersin bu gizemli bağda diyen şarkıya inanacaksın.

öğrendim ki, iki saat insanı olgunlaştırmaya yetiyor.
öyle şeylerin farkına vardım ki,
sacıma bu gece ak düşerse hiç yadırgamam.
şöyle arabesk filmindeki şener şen gibi;
bi anda..

masumiyet'i izledin mi okuyucu?
demirkubuz'un?

orda diyodu ki haluk bilginer
"yolu yok çekeceksin. 
isyan etmenin faydası yok, kaderin böyle. 
yol belli 
eğ başını usul usul yürü şimdi.."

işte ben tam şu anda
bekir'in çaresizliği içindeyim..
yolu yok çekecek miyim?





 





26.8.12 2 yorum

adil, kıran kırana bi maç olsun..


14 yorum

bazı bloggerların milyarlarca takısı olduğunu biliyorum, evet. peki organizerı var mı?

bazen o blog senin bu blog benim dolaşırken
bugün ne giydim ne takındım postlarına rastlıyorum
öyle de peşpeşe oluyolar ki
luuklar, wad ay boğflar falan

napıyonuz anacım bu kadar takıyı demek istiyorum
ama elinin körünü derler,
rezil olurum,
bu riski göze alamam.
yoksa arada böyle sorgulayıcı tavırlarım vardır. 

dedim ki en yardımsever tavrımla;
takıları sergilemek için bi iki bişey vardı
daha derli toplu dursunlar diye
(hepinizin düzeni bana düştü, ebet.)
paylaşayım da
insanlar küpe teki aramakla
karışan zinciri çözmekle vakit kaybetmesin.
(bak hele. sanki kazandığı zamanı bana harcayacak..)






 
 
;